Giza Piramitlerinin ve Sfeksin sırları: Sfenks’in suratı kime ait?

0
6298
sphinx face dijitalx 0423
sphinx face dijitalx 0423

Bir önceki bölümden devam…

Sfenksin 1860 senesinde çekilen bir fotoğrafında, aslan ve insan karışımı suratın altında kalan vücudun tamamen kum ile kaplandığı görülüyor. Eğer Sfenksin suratı da kaplanmış olsaydı belki onu keşfetmek çok daha uzun bir süre alabilirdi. Kazı yapmak için izin alabilmek, bu izin alınsa bile kazı yapabilmek çok maliyetli bir iştir. Peki kazmadan toz yığınlarının altını araştırmak nasıl mümkün olabilir? Sismograf burada kullanılan yöntem oluyor. Dinleme cihazlarının zemine monte edilmesinin ardından bir çekiç gibi aletle zemine vuruluyor. Sismograf dinleme cihazlarından gelen ses dalgalarını yakalıyor. Farklı yoğunluktaki taş bloklarından yansıyan şok dalgaları yerin altındaki yapılar hakkında araştırmacılara ışık tutuyor. Sismograf son olarak yerin altındaki yapının bir şeklini diyagram halinde sunuyor.

Sfenks’in 1858 yılında çekilen fotoğrafı.
Sfenks’in 1860 yılına ait fotoğrafı. [Reddit]

Bu işlemi West adına yapmak için Colorado Üniversitesin’den sismolojist ve jeolog Thomas Dobecki yardıma geliyor. Petrol sanayisinde uzun seneler çalışmış olan Dobecki, Sfenksin altındaki yapıları sismograf ile inceliyor. Dedikleri şunlar: “Buradaki amaç, Sfenksin altında bu yapı ile bağlantısı olabilecek uygarlıklara ait kanıtlar bulmak. Bu çalışma içinde çok olağandışı, oda tarzı bazı yapıları rastladık. Üstüne üstlük, kireç taşı yapıların altında hava koşullarının oluştuğu coğrafi bir alanın bulgularını içeren harita elde ettik.

Schoch devam ediyor: “Sfenksin dış avlusundaki taş yüzey aslında göze çok sert gözükmektedir. Aslında bu yüzey zamanla maruz kaldığı hava koşulları yüzünden oldukça yumuşaktır. Hava koşulları zamanla taş blokların içine işleyecek ve onlara hasar verecektir.

Dobecki: “Burada çok önemli olan şey, zamanla oluşan değişime bakarak taş blokların ne kadar eski olduğunu söyleyebilmemiz. Sismograf ile yumuşak olan taş blok ile onun altında bulunan sert taş bloğun sınırlarını belirleyebiliyoruz.

Giza Platosu’ndaki yapıların konumunu gösteren harita.

Schoch: “Sfenksin uzunluğu boyunca kuzey ve güney taraflarında, ayrıca patilerin önünde (Sfenksin öne uzattığı kolları yani) hava koşulları yüzünden yere gömülmüş taş yüzeyleri bulduk. Bazı yerlerde 2,5 metre olan bu derinlik, 6–8 metreye kadar çıkabiliyor. Bunun yanında, Sfenksin arka tarafında sadece 1–2 metre derinliğe gömülmüş taş yüzeyleri keşfettik. Buradan anladığımız şey ise Sfenksin arka kısmının daha sonradan oyulmuş olduğu. Bence Sfenks’in arka kısımları firavunlar tarafından 2,500 yıl önceki dönemlerde oyulmuş/kazdırılmış. Diğer üç cephe ise çok daha eski bir zamana denk geliyor.

Sfenksin arka kısmından ön kısmına doğru bir diyagramı çizildiğinde, yapının arkadan öne doğru aşağıya eğimli bir zemine sahip olduğu görülüyor. Bu da elde edilen bilgileri doğruluyor. Arka zemin 1.2 çökmüş iken, bu ön tarafta 2.4 metre. Yani ön kısım arkadan en az iki kat daha eski. Bu da demektir ki eğer Sfenksin arka kısmı tamir edilmek için 4,500 sene önce kazıldı ise, ön kısmı en azından 9,000 bin senedir oradaydı.

West ve Schoch’un 1991’de Sfenks’i inceledikleri ölçüm kordonu.


Sfenks’in suratı kime ait?

Mısır bilimcileri Sfenksi 4,500 sene önce zamanın firavunu Khafre tarafından yapıldığını öne sürüyorlar. Giza platosu yöneticisi Zahi Hwass bunu doğruluyor. Kabul edilen bir başka görüş, Khafre’nin suratını Sfenks üzerine koydurttuğu. Yunancadaki ismi Chepren (Kefren) olan Khafra, Giza’nın Büyük Piramidini de inşa ettirdiği düşünülen kişi. Ancak birçok kaynak bu firavunu Khufu olarak gösteriyor.

Sfenks.

Diğer yandan, West ve ekibi sırf geleneksel olduğu için kabul edilen bu düşüncenin gerçekle alakası olmadığı görüşündeydi. Zaten Chepren’in heykeli ile Sfenksin profiline bakıldığında, ikisi arasında belirgin bir benzerlik olmadığı görülüyordu. West bu konuda kendisine yardımcı olması için NYPD’de (New York Polis Teşkilatı) görevli olan ve her gün yüzlerce yüz üzerinde çalışan dedektif Frank Domingo’dan yardım istedi.

26 senelik iş tecrübesi ile Domingo, o dönem ABD’de zanlıları teşhis için kullanılan yöntemi geliştirmişti. Domingo, Mısır’a gelerek Sfenks üzerinde çalışmaya başladı. Çalışmalarında ağırlıklı olarak 1902’de kurulan ve dünyadaki en çok Mısır antik eserlerini bulunduran Kahire müzesinden yararlandı. Domingo, müzede Chepren’in en temiz büstünün polis prosedürlerinde uygun profilden ve önden fotoğraflarını çekti. Ayrıca yüzün kendine has açıları, ağız, göz gibi organların birbiri ile yaptığı tüm açılar heykelin üzerinde ölçüldü. Eğer Sfenks Chepren’in suratı ise, bu açıları ve yüzdeki benzerlikleri göstermesi gerekiyordu.

Firavun Kefren.

Brooklyn müzesi yetkilisi profesör John Romero, West ve ekibinin yaptığı bu araştırmaya da anında bir anti tez sürüyor: “Antik heykellerin birçoğunun müthiş simetrik ve yüzlerin sağ ile solunun arasında hiçbir fark olmadığı kabul edilir, ancak bu aslında yanlış bir bilgidir. Eğer sağ ile solu tıpatıp benzeyen bir heykele rastlarsanız, aslında bu sahtedir. Çünkü Mısırlılar çok kurnazlardı ve yüzün sağ ile sol tarafı arasında organların milimetrik olarak daha uzun ya da kısa olduğunu biliyorlardı. Eğer elinize bir heykel alırsanız bunun doğru olduğunu görürsünüz.

Frank Domingo: “Sfenkse baktığınız zaman yüzün alt kısmının daha ileri olduğunu görürsünüz. Bu Chepren’in heykelinde olmayan bir şey. Çene kısımları birbiri ile uyuşmuyor. Ayrıca Sfenksin suratı daha çok bir kareyi andırırken, Chepren’in suratı oldukça oval. Dahası, Sfenksin ağzı daha uzun iken, Chepren daha küçük bir ağza sahip. Sfenksin gözleri de tıpkı ağızda olduğu gibi Chepren’in gözlerinden daha büyük.

Karşılaştırma analizleri ne gösterdi?

Domingo temel analizleri yaptıktan sonra araştırmayı sonuçlandırmak için New York’a dönüyor. İlk olarak yüz hatlarının şeklinin çıkarılması gerekiyor. Bu aşamada, Sfenksin hasar görmüş suratı işleri biraz zorlaştırıyor. Ancak Domingo uzmanlığı ile iki görüntüyü birbiri ile karşılaştıracak şekle getiriyor. Çene hatları, gözlerin dış kısmı ve burnun kenarları ele alınıyor. Domingo, iki yüzü önden karşılaştırdığı zaman çok belirgin farklılıklar görüyor. Ardından iki yüz profilden karşılaştırıldığında kesin sonuç ortaya çıkıyor.

İlk olarak profiller üzerinde çenenin uç noktasında birleşecek şekilde apsis ve ordinat çiziliyor. Ardından, bu kesişimin noktasından, her iki yüzün gözlerinin yanak tarafına bakan sınırına bir çizgi çekiliyor. Arada çok büyük bir fark oluşuyor. Chepren’in suratında oluşan açı 14 derece iken, Sfenkste bu tam 32 derece, yani iki katından bile fazla. Çenenin uç noktası ile çizginin çekildiği gözün bitim noktası işaretlenerek profiller çene noktaları üzerinde birleştiriliyor. Bu şekilde açının yarattığı fark açıkça görülüyor. Ardından gözlerin üzerindeki noktalar birleştiriliyor çeneler arasındaki uyumsuzluk iyice ortaya çıkıyor. Domingo’nun ilk tespitinde yaptığı gibi, Chepren’in çenesi ile Sfenksin çenesinin alakası yok.

Zulu efsanesi gerçek olabilir mi?

Domingo, sonucunu açıkladığı konuşmada, tüm açılar ve ölçümler ile karşılaştırıldığında Chepren’in Sfenksin suratı ile benzerlik taşımadığını söylüyor. Peki surat kimin?

Bazı araştırmacılar Sfenksin sahibinin Afrika kökenli biri olduğunu ileri sürmüştür. Zuluların tarihi ise daha ilginç detaylarla doludur. Zulu kabilesi Kuzey Afrika sulak bir alan iken bu bölgeyi ele geçirmiş, ancak sonradan çöle dönüşen bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır. Domingo bu görüşü savundu. Çünkü onun bilgilerine göre Sfenks tipik Afrikalı yüz hatlarını gösteriyordu. New York Times gazetesi 1992 senesinde Domingo’nun yaptığı araştırmayı detayları ile yayınladı.

Sonuç olarak, Sfenksin bir Mısırlı krala değil de, siyahi bir Afrikalı kral ya da kraliçeye ait olabileceğine ait bulgu belirdi.

Dilbilimci ve yazar James Hurtak çok ilginç bir açıklama yapıyor: “Zuluların tarihine ait efsane ve hikâyeler, bu kabilenin başlangıcının Mars gezegenine uzandığını anlatır. Efsaneye göre Mars’ta büyük bir savaş yaşanıyor ve Zulu kraliçesi bir uzay gemisi ile dünyamıza gönderiliyor. Kraliçe dünyaya akıllı varlıkların, ya da meleklerin kullandığı, ulu araç/gemi anlamına gelen Merkeva ile dünyamıza geldi ve insanlığın ilk anıtlarını temsil ettiler.