Karanlığı düşüş: Bir ölümden sonra deneyim hikayesi – III. Bölüm

0
4569
raven 988218 1920
raven 988218 1920

III. Bölüm: Sevgi ve Aydınlanma Terapisi

Hayatımı gözden geçirmek çok yıkıcı olmuştu ve eğer orada arkadaşım ve arkadaşımın arkadaşlarının sevgisi olmasaydı kendimi ruhsal dengesi bozuk biri olarak görecektim. Bu sevgiyi hissedebiliyordum. Ben ne zaman üzülsem o anda hayatın izlenimini durdurdular ve sadece bana sevgilerini gösterdiler. Sevgileri fiziksel bir şeydi. Onu vücudunuzda, içinizde hissedebiliyordunuz, tüm benliğinizden geçiyordu. Bunu açıklayabilmeyi isterdim ama açıklayamıyorum.

Terapileri bana gösterdikleri sevgiydi, çünkü ben izledikçe parçalara ayrılıyordum. İzlemesi oldukça acıklıydı. Buna inanamıyordum ve kötü olan başka bir şey izledikçe daha da kötüye gitmesiydi. Gençliğimde gösterdiğim aptallık ve bencillik ben olgun bir insan iken de devam ediyordu. Evliliğim süresince iyi bir baba, koca iken, iyi bir vatandaş olarak bu hep böyleydi. Bu ikiyüzlülük bana mide bulandırıcı geliyordu ancak arkadaşlarımın sevgisi sürekli oradaydı.

Gözden geçirme sona erdiğinde bana, “Soru sormak istiyor musun?” diye sordular. O an milyonlarca soru sorabilirdim.

Ben, “İncil’den ne haber?” diye sordum.

Onlar da, “Ne olmuş ona?” diye cevapladılar.

Onlara doğru olup olmadığını sordum ve bana doğru olduğunu söylediler. Onlara İncil’i okumayı denediğimi ama bir sürü çelişki bulduğumu söylediğim zaman beni hayatımın görüntüsüne geri götürdüler ve üzerinden geçtiğim bir şeyi gösterdiler. Bana,  kendimi İncil’i okumak için birkaç defa onu elime aldığım zamanı gösterdiler. Ancak kafamdaki tek düşünce onda hatalar ve çelişkiler bulmaktı. Kendime onu okumanın değmeyeceğini kanıtlamak istiyordum.

Onlara İncil’in benim için açık bir anlam ifade etmediğini belirttim. Bu mantıklı değildi. Bana İncil’in ruhsal gerçeklik içerdiğini ve onu anlayabilmek için ruhen okunması gerektiğini söylediler. Dua ile okunması gerekiyordu. Arkadaşlarım İncil’in diğer kitaplara benzemediğini söylemişlerdi. Bana ayrıca eğer dua ile okunursa onlarla konuştuğunu da söylediler. Size içini açıyordu ve siz onun üzerinde daha fazla düşünmek zorunda kalmıyordunuz.

Arkadaşlarım bana birçok soruyu mizahi bir şekilde cevapladılar. Onlara sorduğum soruların niteliğini daha ben sorumu bitirmeden anlıyorlar ve cevaplıyorlardı. Soruları kafamda düşündüğüm zaman onları anlıyorlardı.

Örnek olarak onlara en iyi dinin ne olduğunu sordum. Ben “Presbiteryenler (yani ihtiyarlar meclisi mensubu olan kişiler)” gibi bir cevap bekliyordum. Daha sonradan bu bahsettiklerimin Hıristiyan olduğunu öğrenmiştim. Onlar bana, “En iyi din seni Tanrı’ya en çok yaklaştırandır” cevabını verdiler.

Onlara bir diğer sorumda diğer gezegenlerde hayat olup olmadığını sordum. Onlar ise bana evrenin hayat ile dolu olduğunu söylediler.

Nükleer facialara karşı olan korkumdan dolayı onlara gelecekte bir nükleer savaş olup olmayacağını sordum. Hayır diye cevap verdiler. Bu beni şaşırttı ve onlara bir nükleer savaş korkusu altında nasıl yaşadığımı anlattım. Bu benim kendim olma nedenlerimden biriydi. Anladığım şey, gerçek hayatımdaki ümitsizlik içinde zaten dünya havaya uçacak düşüncesi ile hiçbir şeye değer vermiyordum. Bu bağlam içinde, ne de olsa hiçbir şeyin önemi yok düşüncesi ile istediğimi yapabilirim diye düşünmüştüm.

Bana, “Hayır, bir nükleer savaş olmayacak” dediler.

Onlara bir nükleer savaş olup olmayacağı konusunda kesinkes emin olup olmadıklarını sordum. Bana tekrar güven verdiler ve ben de nasıl bu kadar emin olabildiklerini sordum. Onların bana cevabı “Tanrı dünyayı seviyor” demek oldu.

***

Bana, en fazla ve eğer yok edilmezlerse bir-iki nükleer bombanın kazara fırlatılabileceğini ama savaş olmayacağını söylediler. Sonra onlara geçmişte neden bu kadar çok savaş yaşandığını sordum. Bana bunların bazılarının yaşanması için izin olduğunu ve her savaşın insanlığın başlaması için bir fırsat sunduğunu söylediler. İnsanların yaratmak istediği birçok savaş içinden birkaçına izin verdiklerini, bunu da insanların aklını başına getirerek durdurmak istedikleri için yaptıklarını anlattılar.

Bilim, teknoloji ve diğer tüm faydalar, bana söyledikleri kadarıyla onlar tarafından insanlara ilham yolu ile verilmiş hediyelerdi. İnsanların tam olarak bu keşifleri yapmalarına izin verilmiş, ancak bu keşifler insanlık tarafından yanlış tarafa çekilerek kendi yıkımı için kullanılmıştı. Gezegene çok fazla zarar verebilirdik. Gezegen diye bahsettiğimiz şey ise Tanrı’nın tüm yarattıklarıydı. Sadece insanlar değil, ağaçlar, hayvanlar, kuşlar, böcekler, her şey…

Bana kaygılarının tüm dünya insanları için olduğunu söylediler. Bir diğerinin önüne geçmeye çalışan diğer gruplarla ilgilenmiyorlardı. Her insanın diğer bir insanı kendi canlarından bile daha çok önemsemelerini istiyorlardı. Herkesin diğerlerini kendilerini sevdiklerinden daha çok sevmelerini istiyorlardı. Eğer dünyada bir başka birinin, bir başka yerin canı yanarsa, biz de bu acıyı hissetmeli ve yardım etmeliyiz.

Dünyamız tarihinde ilk defa belli bir noktaya geldi ve bunu yapabilecek gücümüz var. Küresel olarak bağlı haldeyiz ve tek bir insan haline gelebiliriz.

Dünyayı daha iyi bir çağa taşıması için önder olmasına yarayan ayrıcalıklar verilen insanlar bu fırsatı mahvettiler. Bu ise bizlerdik, yani Amerika Birleşik Devletleri.

Onlarla gelecek hakkında konuştuğumda bana herkesin özgür iradesi olduğunu söylediler. Eğer kendimizi değiştirmeyi başarabilirsek bana gösterdikleri geleceği değiştirebilirdik. Bana gelecekten bir görüntü gösterdiler, bu görüntü içinde bulunduğumuz zamandaki davranışlarımızın(ABD vatandaşlarının) yarattığı geleceğe aitti. İnanılmaz boyutta bir küresel kasvetin ve depresyonun yaşandığı bir dünya vardı. Ama eğer bizler davranışlarımızı değiştirebilirsek, geleceği de değiştirebilirdik.

Onlara o kadar çok insanın amaçlarını değiştirmek nasıl mümkün olabilir diye sorduğumda, bunun çok zor ancak imkânsız olmadığını, dünya üzerindeki her şeyin değiştirilebileceğini anladım. Ancak ben onlara bunu denemenin tamamen ümitsiz bir şey olduğunu ifade ettim.

Arkadaşlarım bana açıkça bir şeyi değiştirebilmenin bir insanı değiştirebilmekten geçtiğini anlattılar. Bir insan değişmeyi denedikten ve başardıktan sonra, diğer insanlar da iyi olan şeyi başaracaklardı. Dünyayı değiştirebilmenin ilk basamağı daima ilk olarak bir insanı değiştirmekti. Daha sonra bu bir insan iki, üç ve dört şeklinde artarak devam edecekti. Büyük bir değişim yaratabilmek için gereken şey buydu.

Tüm bunlardan anladığım, dünyanın geleceği için iyimser olabilmek için, bir yerlerde arkadaşlarımın arzuladığı değişiklikleri yerine getirmek lazımdı. Bana gösterdikleri geleceğe ait olan görüntü – bana ait değildi – beni şaşırtmıştı.

***

Benim düşünceme ait olan gelecek Yıldız Savaşları gibi karman çorman bir hale sahipti. Ben her yerde plastik parçaları ve teknoloji olan bir yıldız çağı beklerken, bana gösterdikleri görüntüde teknoloji diye bir şey yoktu bile. Herkes, ama herkes, bu coşkulu gelecekte sadece çocuk yetiştirmekle uğraşıyordu. Herkesin ana uğraşı çocuk yetiştirmekti ve o dünyada bu en güzel, değerli şey olarak kabul ediliyordu. Sonunda çocuklar bir yetişkin haline geldiği zaman hiçbirinde bir öfke, nefret ya da mücadele hissi olmuyordu. Bu karşılıklı güven ve saygının doruk noktasıydı.

Bu gelecek içindeki bir insan bir şeyden rahatsız olduğu zaman, tüm herkes onun sorununa ortak oluyor ve o kişinin toplum harmonisinden kopmasına izin verilmiyordu. Dua ve sevgi yolu ile kaygılı olan insanın durumu düzeltiliyordu.

Diğer zamanlarda insanların yaptıkları şey ise bahçeleri ile uğraşmaktı. Meyve ve sebzelerini dualarla büyütüyor ve meyvelerle sebzeler devasa boyutlara ulaşıyorlardı. İnsanlar beraber karar vererek yıl içinde gezegenin iklimlerini kontrol edebiliyorlardı. Herkes karşılıklı güven ile çalışıyor, yağmur gerektiğinde yağmur yağıyor, güneş gerektiğinde güneş çıkıyordu. Hayvanlar insanlarla beraber harmoni içinde yaşıyorlardı.

İnsanlar bu olabilecek en iyi dünyada (bana göre kesinlikle değil!), bilgiyi önemsemiyor, akıl ile ilgileniyorlardı. Bunun sebebi bilgi olarak ihtiyaç duydukları her şeyi dua yolu ile elde edebilmeleriydi. Onlar için her şey çözülebilirdi, istedikleri her şeyi yapabiliyorlardı.

Bu dünyada insanların gezmek, seyahat etmek gibi bir arzuları yoktu, çünkü ruhsal olarak dünyanın her tarafındaki diğer insanlarla iletişim kurabiliyorlardı. Bir yere ihtiyaçları olmadığı gibi, kendi çevreleri ile de o kadar uyumlu idiler ki, tatile çıkma ihtiyacı duymuyorlardı. Tatile ihtiyaç duymayacak kadar mutlu ve tatmindiler.

Bu dünyada ölüm, bir bireyin tecrübe etmek istediği her şeyi tecrübe etmiş olduğu zaman geliyordu. Ölmek demek yere uzanmak ve ruhun gitmesine izin vermekti. Böylece ruh yükselecek ve tüm toplum bir araya gelecekti. Çok büyük bir sevinç olacaktı çünkü ruh cennetin gerçekliğini içinde hissedecek ve cennetten kendisini almaya gelen meleklerle buluşacaktı. Herkes ruhun gittiğini görecek ve o dünyada erebileceği olgunluğa ermiş olduğunu anlayacaktı. Ölmüş olan insanlar sevgi, takdir, anlayış ve diğerleri ile harmoni içinde yaşamak kavramlarını gerçekleştirmiş olanlardı.

Bana anlatılan bu dünyadan anladığım oranın bir bahçe olduğuydu, Tanrı’nın bahçesi. Ve bu bahçe güzelliklerle, insanlarla doluydu. Bu dünyada doğanlar Yaratanın anlayışı içinde büyüyorlardı. Daha sonra derilerini ve kabuklarını fiziksel dünyada bırakarak cennete çıkıyorlardı. Orada ise Tanrı ile daha arkadaşça ve büyüyen bir ilişki içine giriyorlardı.

***

Not: Howard Storm kendisine aydınlık saçan varlıklar tarafından anlatılan gelecekteki dünyayı 2000 senesinde yazdığı “My Descent into Death” kitabında anlatmıştır. Storm, 1985’te yaşadığı ölüm deneyiminde aydınlık varlıkların kendisine o dönem yaşanan Soğuk Savaş’ın yakında biteceğini, çünkü “Tanrı’nın insanların yüreklerini değiştirdiğini ve dünya etrafında sevginin yayılacağını” söylediklerini anlatır. Storm, Soğuk Savaş’ın sona ereceğini çünkü insanların zulmeden yönetimlere karşı koymak isteyen şekilde değişeceklerini ve çok az kan döküleceğinin anlatıldığını da belirtir.

Storm ayrıca, aydınlık saçan varlıkların dünyanın 2185 senesinde içinde bulunacağı durum hakkında da bilgiler verdiklerini yazmaktadır. Kendisi ışık saçan varlıklara o senede (ya da gelecekte) “ABD’nin dünyanı lideri, aynı zamanda kontrolcü konumunda olup olmayacağını” sorar. Aldığı cevap aynen şudur:

“Amerika Birleşik Devletlerine dünyanın öğreticisi olabilme fırsatı verildi, ancak çok şey verilenlerden çok şey beklendi. Amerika Birleşik Devletlerine tarih içinde yer almış olan her ülkenin sahip olduklarından çok daha fazlası verildi, ancak o bu hediyelere karşı cömert olmasını bilmedi. Eğer Amerika Birleşik Devletleri açgözlü bir şekilde dünyanın geri kalanındaki kaynakları sömürmeye devam ederse, Tanrı’nın kutsal reddi ile karşılaşacak. Ülkeniz ekonomik olarak çökecek ve bu bir sivil kaos yaratacak. İnsanlarınızın açgözlü yapısından dolayı bir bardak benzin için birbirini öldüren kişiler ortaya çıkacak. Dünya ülkeniz kavga içinde yok olurken sizi korku ile izleyecek. Dünyanın geri kalanı da önceden sömürücü hareketinizin kurbanı oldukları için hiçbir müdahalede bulunmayacak. Bu tür bencil insanların ortadan kalkmasını sevinçle karşılayacaklar. Amerika Birleşik Devletleri derhal değişmeli, dünyanın geri kalanı için iyilik ve cömertliğin öğretmenliğini yapmalıdır. Bugün ADB dünyaya ithal ettiği savaşın ve kültür yozlaşmasının ana tüccarıdır. Bu bir son bulacak çünkü sizler kendi yok oluşunuza ait olan tohumları içinizde barındırıyorsunuz. Ya siz kendinizi yok edeceksiniz, ya da Tanrı bir değişiklik görmezse buna bir son verecek.”

Storm, dünyanın en zengin ülkesinin Tanrı’nın merhametini kayıp mı edeceğini, ya da dünyanın moral ışığı haline mi geleceğini bilmediğini anlatıyor. Tanrı bu haksızlıkların devam etmesine daha ne kadar izin verecek? Gelecek şu an vereceğimiz kararlara bağlı. Tanrı insanların davranışlarına direkt müdahalede bulunabiliyor. Peki bunu cennette yaptığı gibi yapacak mı?

Howard’ın arkadaşları gelecekteki dünya hakkında ona daha fazlasını anlatıyorlar. Onlara göre Tanrı, krallığına gelecek 200 sene içinde yol göstermeyi umuyor. Bu yüzden Tanrı insanlara verilen özgürlüklerin bir kısmını kısarak davranışlarını daha çok kontrol altına aldı. Howard’a göre bu kendisine anlatılan dünyaya benzer görüntüleri çağrıştırıyor. İnsanlar o kadar barış ve harmoni içinde olacaklar ki, iletişim telepati ile kurulacak, seyahatler anında gerçekleşecek ve giyecek ihtiyacı ortadan kalkacak.

Dördüncü bölüm: Öldükten Sonra Ne oluyor?