Karanlığı düşüş: Bir ölümden sonra deneyim hikayesi – II. Bölüm

0
4353
tree 407256 1920
tree 407256 1920

 II. Bölüm: İsa Tarafından Cehennemden Kurtarılma

O an dünyada olduğumu bile bilmiyordum. Ancak burada olduğumu biliyordum. Gerçektim ve tüm algılarım acı hissettirecek derecede iyi çalışıyordu. Buraya nasıl geldiğimi bilmiyordum. Fiziksel olarak hareket etmem mümkün olsaydı bile hiçbir yöne mevcut değildi. Gün boyunca verdiğim can çekişme şu an hissettiğim şey ile karşılaştırılamazdı. Daha sonra bunun varlığımın kesin yok oluşu olduğunu ve hayal edebileceğim her şeyden daha korkunç bir şey olduğunu anladım.

Sonra en olağandışı şey yaşandı. Çok açık bir şekilde, kendi sesimle, Pazar okulundaki çocuk odasında (Pazar ayinleri esnasında Hıristiyan ailelerin çocuklarını bıraktıkları ve din eğitimi aldıkları yer) öğrendiğim bir söz duydum. Bu kısa bir şarkıydı, “İsa beni seviyor, evet bunu biliyorum…”. Bunu tekrarlanıp duruyordu. Neden bilmiyorum ama aniden buna inanmak istedim. Kaybedecek hiçbir şeyim kalmamış bir şekilde, bu düşünceye bağlanmak istedim. İçimden, “İsa, lütfen beni kurtar” diye çığlık atmaya başladım.

Bu düşünce içimdeki güç ve her düşünce ile büyüyordu. Bunu söylerken, karanlığın içinde bir yerde, çok küçük bir yıldız gördüm. Ne olduğunu anlayamadan onun bir kuyrukluyıldız ya da meteor olduğunu düşündüm çünkü çok hızlı hareket ediyordu. Daha sonra bana yaklaştığını fark ettim. Yaklaştığı esnada parlaklığı da artıyordu.

Işık üzerime geldiğinde aniden tüm aydınlık üzerime dökülerek dağıldı ve bir anda, kendi çabam olmadan ayağa kalktım. Daha sonra çok açık bir şekilde tüm yaralarımın, gözyaşlarımın, kırıklarımın eriyip gittiğini gördüm. Hepsi bu aydınlık içinde gerçekleşti.

Yapabildiğim tek şey kontrolsüzce ağlamaktı. Mutsuzluktan değil ancak önceden hiç hissetmediğim duyguları yaşadığımdan dolayı ağlıyordum. Daha sonra bir şey daha oldu. Birçok şeyi tanıdığımı biliyordum, o ışığın beni tanıdığını hissediyordum. Nasıl açıklayabileceğimi bilmiyorum ama o ışığın beni tanıdığını biliyordum. Her nasılsa o ışığın beni anne ve babamdan da iyi tanıdığını biliyordum. Işık saçan varlık sonradan beni kucakladı, beni yakından tanıyordu ve inanılmaz bir bilgi birikimiyle iletişim kurmaya başladı. Hakkımda her şeyi bildiğinden ve şartsız şekilde sevilip kabul edildiğimden emindim.

Aydınlık açıklayamayacağım bir şekilde beni sevdiğini ifade etti. Bu, beni sevginin hiç olamayacağını düşündüğüm bir derecesiydi. Gördüğüm şey ilahi ve sevgi olmasının yanında bir enerji alanı ve anlatılamayacak kadar güzel bir aydınlıktı. Bildiğim bir şey çok güçlü olduğuydu. Aydınlığını üzerimde hissediyordum ve sanki bir sürü nazik el etrafımdaymış gibi beni sarmıştı. Beni çok büyük bir kuvvetle seven bu aydınlığın beni tamamen tanıdığına ve kabul etmiş olduğunu anladığımda, ben de onu, bu ışıktan Yapılma Varlığı o ana kadar sevmiş olduğum ve sevebileceğim her şeyden çok sevdim. Ağlamaya başladım ve ardı ardına gözyaşları akmaya başladı. Sonra ayağa kalktım ve aydınlık ile oradan ayrıldık.

***

Karanlıktan dışarı doğru hızlı bir şekilde uzaklaşmaya başladık. Aydınlık tarafından sarılmış bir halde, kendimi harika hissederken ve bir taraftan ağlarken, belli bir mesafe ötede galaksiye benzeyen bir resim gördüm. Bunun farkı daha geniş olması ve dünyadan gözükenden çok daha fazla yıldız içermesiydi.

Orada mükemmel bir parlaklık merkezi vardı. Merkezde inanılmaz bir ışık yoğunluğu vardı. Merkezin dışında ise, sayılamayacak kadar, milyonlarca ışık küre, bu aydınlık kütlesinden içeri ve dışarı hareket ediyorlardı. Merkezdeki olgun varlık erişilemez bir mesafedeydi.

Daha sonra düşündüm ve “Beni geri koy” dedim. Aydınlığa beni geri koymasını demekle söylemek istediğim şey beni o çukura koymasını istememdi. Kim olduğumdan ve hayatım boyunca olmuş olduğum kişinin de öylesine utanıyordum ki karanlıkta saklanmak istiyordum. Işığa daha fazla gitmek istemiyordum ve artık bunu yapamıyordum. Hayatım boyunca kaç defa benden önceki gerçekliği reddetmiş ve küfretmiştim ve bunu defalarca lanet olarak söylemiştim. Bu bir ismi mükemmel bilgece bir küstahlık içinde hakaret olarak kullanmaktı benim için. Yaklaşmaya korkuyordum. Bu inanılmaz yoğunluktaki aydınlık yayılımın halen tecrübe ettiğim fiziksel vücudumu parçalara ayırabileceğinden adım gibi emindim.

Beni destekleyen varlık, arkadaşım, korkum, isteksizliğim ve utancımdan haberdardı. Benimle ilk defa aklımın içinden bir erkek sesi ile konuştu ve eğer korkuyorsam daha fazla ilerlemeyebileceğimizi söyledi. Orada, o Müthiş Varlıktan sayılamaz kadar mesafe uzakta durduk.

Daha sonra arkadaşım bana, “Sen buraya aitsin” dedi. (Bu andan itibaren Howard arkadaşı olarak bahsettiği varlığın İsa olduğuna inanmış).

Karşısında bulunduğum görkem beni kendi düşük halimi fark etmemi sağladı. Ben, “Hayır, bir hata yaptınız, beni geri koyun” dedim. Ve o (İsa) bana, “Biz hata yapmayız, sen buraya aitsin” dedi.

Daha sonra büyük merkezi saran ışık saçan parlaklıklara müzikal bir ses tonu ile seslendi. Birkaç tanesi geldi ve etrafımızı sardı. Daha sonra birkaç tane daha geldi ve sayabildiğim kadarıyla beş, en fazla da yedi ila sekiz tane parlaklık vardı.

Ben hala ağlıyordum. Harikulade varlıklardan bir tanesi bana düşünce olarak “Bizden korkuyor musun?” diye sordu. Ben korkmadığımı söyledim. Bana istersem aydınlıklarını azaltarak insan gibi gözükebileceklerini söylediler, ben ise bu durumda kalmalarını istedim. Gördüğüm en güzel şeyler onlardı…

 ***

Bunlar bir kenara, gerçek hayatta bir sanatçıyım. Renk yelpazesi içinde gözle görünebilir olan üç birincil, üç ikincil ve altı üçüncül renk bulunmaktadır. Ben ise bulunduğum yerde en az 80 yeni renge sahip bir renk yelpazesi görüyordum. Ayrıca bu parlaklığı hissediyordum. Bunları anlatamamak benim için bir hayal kırıklığı yaratıyor, çünkü orada daha önce görmediğim renkleri görüyordum.

Bu varlıkların bana gösterdikleri şey ise zaferleriydi. Asıl olan şey onları görmek değildi. Ben müthiş derecede memnundum, şekillere ve düzenlere ait olan bir dünyadan bu yeni, şekilsiz dünyaya geldiğim için çok mutluydum. Oradaki varlıklar bana o an gerekiyorsa onu hissettiriyorlardı.

Beni şaşırtan bir şey, bu varlıkların tüm düşündüklerimi anlayabiliyorlarmış gibi bir yeteneğe sahip olmalarıydı. Ben düşüncelerimi kontrol edip onları gizli tutabilir miyim bilmiyordum. Daha sonra çok doğal ve kolay bir şekilde düşünce transferi yapmaya başladık. Seslerini birebir ve net bir şekilde duyabiliyordum. Her birinin sesleri gibi ayrı birer karakteri vardı, ancak kulaklarıma değil, direkt aklıma yönelik konuşuyorlardı. Kullandıkları dil ise bildiğimiz konuşma dilinde İngilizceydi. Düşündüğüm her şeyi biliyorlar diye düşündüm.

Hepsi beni çok iyi anlıyorlar gibi görünüyorlardı ve düşünceleri ve geçmişim hakkında bilgileri vardı. Onlara tanımış olduğum birini sorma gereği duymadım çünkü beni hepsi çok iyi tanıyorlardı. Beni onlardan bir başkası daha iyi bilemezdi. Ayrıca bana onları amca ya da büyükbaba olarak tanımlama düşüncesi hiç esmedi. Bu büyük bir Noel yemeğine tüm ailenizi çağırmanız ve onların isimlerini, kiminle evli olduklarını, sizinle bağlantılarının ne olduğunu bilmemeniz gibi bir şeydi. Buna rağmen ailenizle beraber olduğunuzu biliyordunuz. Onların benimle akraba olup olmadıklarını bilmiyordum. Ancak onları bana herkesten daha yakın hissediyordum.

Aydınlık saçan varlıklarla uzunluğu belli olamayacak kadar uzun olan bir süre boyunca iletişim kurarken beni içine almış olan aydınlık tarafından destekleniyordum. Tamamen durağan bir ortam içindeydik ancak halen uzaydaydık. Etrafımızdaki her şey sürekli gidip gelen ve yıldızlara benzeyen parlak varlıklardı. Bu büyük bir galaksinin yıldızlardan oluşmuş bir görüntüsü gibiydi. Merkezdeki ana yoğunlukta varlıklar o kadar düzenli toplanmışlardı ki onları tanımlayabilmek mümkün değildi. Konumları mükemmel bir harmoni içindeydi ve Yaratanla beraber “bir’i oluşturuyorlardı.

Bana söylenen bir şeye göre, aydınlık varlıkların sürekli merkeze geri dönmelerinin sebebi harmoni ve birlik algısını kuvvetlendirmekti. Birbirlerinden çok uzun süre ayrı kalmaları onların birbirlerinden kopmalarına neden oluyordu. En büyük tatmin ise tam hayatın bulunduğu merkeze dönmekti.

İlk yaptığımız konuşmanın amacı kendimi rahat hissetmemi sağlamaktı. Beni rahatsız eden bir şey çıplak olmamdı. Karanlığın içinde bir yerlerdeyken hastane önlüğümü kaybetmiştim. Bir vücudum vardı. Bana bunun bir sorun olmadığını söylediler. Anatomik yapım ile yakından benzeşiyorlardı. Zamanla ben de rahatladım ve özel yerlerimi elimle kapatmaktan vazgeçtim.

Sonra, benimle hayatımla ilgili konuşmak istediler. Beni şaşırtan şey, hayatım gözümün önünde, 2 ya da 3 metre uzunluğunda bir görüntüde altı ya da sekiz defa başından sonuna kadar oynadı. Hayatımın gösterimi onların elindeydi ve bana hayatımı benim değil, kendi bakış açılarından gösterdiler. Hayatımın içinde kendimi izledim, bu bir çeşit dersti, o an farkında değildim ama öyleydi. Bana bir şeyler öğretmeye çalışıyorlardı ancak bunun öğretici bir deneyim olup olmadığını bilmiyordum. Geri dönüp dönmeyeceğim hakkında bir fikrim yoktu.

***

Orada hayatımı başından sonuna kadar izledik. Bazı yerlerde görüntüyü yavaşlattılar, bazı yerlerde yakınlaştırdılar ve bazı yerleri de hemen geçtiler. Hayatım bana önceden hiç düşünemeyeceğim bir şekilde gösterildi. Elde etmek için çalıştığım her şey, uğruna çalıştığım itibar, ilkokul, lise, üniversite ve kariyerim bana o an hiçbir şey ifade etmediler.

Hayatım gözler önüne serildikçe onların hissettiği üzüntü, ıstırap ve keyfi ben de hissediyordum. Bana hiçbir şey güzel ya da kötü demediler ancak ben hissedebiliyordum. Onlar için ilgisiz olan şeyleri de anlayabiliyordum. Onlar, örneğin benim kısa geçilen lise hayatıma ilgi göstermediler. Onunla ya da ona benzer birçok olayla, benim fazlaca gurur hissetmiş olduğum şeylerle hiç ilgilenmediler.

İlgi gösterdikleri tek şey diğer insanlarla nasıl etkileşim kurduğumdu ve bunun yönlendirici etkileriydi. Örnek olarak, profesyonel kariyerim içimde kendimi ofisimde oturup üniversite profesörü rolümü oynuyordum ve bir öğrenci kişisel bir sorunu için odama geliyordu. Ben orada sevecen, sabırlı ve sevgi dolu gözükmeye çalışıyordum ancak aslında içimden sıkıntıdan patlamak üzereydim. Gergin bir şekilde masamın altındaki saati kontrol ediyor ve öğrencinin konuşmasını bitirmesini bekliyordum.

Beraber olduğum mükemmel varlıklarla beraber tüm bu çeşit deneyimlerimi izledim.

Ben bir delikanlı iken babam günde 12 saatlik işi yüzünden ağır stres altında kalmıştı. Bana olan ilgisizliğinden dolayı olan dargınlığımdan dolayı o işten geldiğinde farksız ve soğuk davranırdım. Bu onu sinirlendirdi ve bana ondan nefret etmek için bir mazeret verirdi. Sonra kavga ederdik ve annem bundan çok üzülürdü.

Hayatım boyunca babamı kötü olan adam, kendimi de kurban olarak gördüm. Hayatımı tekrar gözden geçirdiğimde kendimi ne kadar düşürmüş olduğumu fark ettim. Onu zor bir günün sonunda sevinçle karşılayacağıma ona boynuzlarımı uzatıyordum ve bunu kendi yaramın hakkını vermek için yapıyordum.

Bir keresinde geçirdiği kötü bir gecede kız kardeşimin yanına gidip ellerimi omuzlarına koyduğumu gördüm. Hiçbir şey söylemeden öylece yatak odasında ellerim boynunun etrafında yatmıştım. O anın hayatımdaki en büyük zaferlerden biri olduğu ortaya çıktı…

Üçüncü bölüm: Sevgi ve Aydınlanma Terapisi