‘Sorumsuzluk ülkemizde her alana hakim’

0
6023
cem ozdemir 001
cem ozdemir 001

Güvenilir dizi çevirmenlerinden Cem Özdemir, altyazı kalitesinde yaşadığımız sorunun, toplumun genel hastalığıyla bağlantılı olduğu görüşünde.

İnternet erişim hızının artmasıyla belirmeye başlayan dizi ve film platformlarından önce, CD’ye yazdırdığımız altyazı dosyaları her zaman içimizde bir endişe doğururdu. Zamanla harici disk veya USB belleklere depoladığımız dizi ve filmler için de en uygun altyazıyı bulabilmek bir dert olmaya başladı. Yıllarca üstesinden gelinemeyen, hatta TV’lerde tartışma konusu olan çeviri hataları, günümüzde az da olsa biraz aşılmış durumda.

Tam anlaşılmayan cümlelerin bolca küfürle yama edildiği kültürün süre geldiği günümüzde, çeviri piyasasına hakim olan kalite aslında Türkiye’deki birçok sektörde karşılaştığımız durumu özetliyor: Sorumsuzluk, hızlı iş bitirip para kazanma derdi ve en iyisini bilirim zihniyeti.

Çeviri sektöründe sekiz yılı geride bırakan Cem Özdemir, yaptığı işte saygı ve güvenilirlik kazanan nadir isimlerden biri. Sosyal medyada ‘eşekherif’ lakabıyla tanınan Özdemir’e yıllardır kafamda kurcaladığım bazı sorular yönelttim. O da emektar olma yolunda ilerlediği sektörde çoğunluğun içinden sıyrılmayı başaran herkesin yapacağı türden yorumlarda bulundu.

‘İnsan nasıl olur da birkaç saniyesini harcayıp duyduğu kelimenin anlamını sözlükten kontrol etmeden yazabilir’ demişsinizdir birçok kez. İşte bu zihniyet genel tablonun kısa özeti.

Eşekherif’le en çok örtüştüğümüz nokta, sürekli yazmamız. O kendi penceresinden olaylara ve işine nasıl baktığını anlatırken, dizi önerisinde bulunmayı da ihmal etmedi:

Çeviri maceran nasıl başladı? TV kanallarına uzanan noktaya nasıl geldin?

Büyük heves veya arzuyla başlamadı aslında. Biraz can sıkıntısından, biraz o dönem yeni yeni izlemeye başladığım yabancı dizilere olan hayranlığımdan bu altyazı işini ben de bir denemek istedim. İlk başlarda oldukça başarısızdım, hatta şimdi bakıp utanacağım çeviriler yapıyordum ama sebebini bilmediğim bir şekilde inat ettim, sürekli çevirdim ve nihayetinde profesyonel olarak yapmak isteyecek kadar ilerleterek üniversitede bölümümü değiştirip mütercim tercümanlığa geçtim. İşin bu denli büyümesi ve Cnbc-e’nin benimle çalışmak istemesini de belli bir standardı tutturma çabama ve şansıma bağlıyorum. Açacak olursam; akılda kalan nickimin, elimden geldiğince kaliteyi koruyarak çok hızlı bir şekilde çevirme çabamın, başından beri çevirilerime yansıtmaya çalıştığım samimiyetin ve en önemlisi de bir seyirci olarak ekranda görmek istediğim altyazıyı izleyiciye sunma isteğimin payı olduğunu söyleyebilirim.

Zamanında fazlasıyla eleştiri alan yanlış çeviriler sorumsuz gençliğin kolay para derdinden mi kaynaklanıyordu? Birkaç yıl öncesini nasıl özetlersin?

Ben bu işten para kazanmıyorum. 2008 senesinde ilk başladığım zaman da gönüllülük esastı, şimdi de öyle. Cnbc-e’den bile para istemedim çünkü işin içine para girince kontrol giriyor. Bu internetteki çevirileri yapan kişilerin büyük bölümü de benim gibi profesyonel çevirmen değil. Online site çevirmenleri küçük meblağlar karşılığında çalışırken, gönüllü kesim de bir hobi olarak yapıyor. Yani yanlış çevirinin çok çeşitli sebepleri olabilir ama paranın bunlardan biri olduğunu sanmıyorum. Tamamen işin ehli olmamak ile alakalı. Elbette sorumsuz çok çevirmen var, elbette bu online siteler hız uğruna standartları ciddi şekilde yerlere çekti ama hatalı çeviriler ile paranın bir ilgisi yok. Benim de çokça yanlış çevirim oldu, hâlâ oluyor ama zamanla öğreniyoruz. Ben öğrenmeye ve mümkün mertebe hatasız çeviriler yapmaya çok uğraştım, başkaları uğraşmıyor olabilir. Yaklaşık 4-5 senedir de Türkçe altyazı ile bir şey izlemiyorum o yüzden başka çeviriler hakkında yorum yapmam doğru olmaz diye düşünüyorum. Sadece kim çevirirse çevirsin, hızın çeviri kalitesini büyük ölçüde düşürdüğünü söyleyebilirim. Önceliği hız olan her çevirmenin de hataları olur.

Zamanında duyduğu kelimeleri sözlükten iki saniye bakarak kontrol etmeyi veya altyazıları indirip bakarak çevirmeyi bile aklından geçirmeyen ‘çevirmenler’ vardı. Bu durumu aştık diyebilir miyiz?

Yine başka çevirmenler ile ilgili çok yorum yapmayıp kenarından dolaşacak olursam, ben yeri geldiğinde en basit kelimeleri bile nasıl farklı anlatabilirim diye sözlükten kontrol ediyorum. Nihayetinde sunduğum çevirinin her şeyden önce beni tatmin etmesi gerekiyor. Yani çevirmiş olmak için çevirmiyorum. Bu benim işim değil, keyfine yapıyorum ve iyi yapamayacaksam hiç yapmam daha iyi diye düşünüyorum. Yine herkesin standardı, kendinden tatmin olma eşiği farklı olabileceği için, diğer çevirmenlerin tercihlerine pek bir şey diyemem. Soruya cevap verecek olursam da, sorumsuzluk ve vasata tamah etme ülkemizde istisnasız her alanda hâkim olduğu için böyle bir durumu aşacağımızı hiç sanmıyorum.

[quote_box_right]“Yanlış çevirinin ana nedeni işin ehli olmamak.”[/quote_box_right]

Anormal küfürlü çeviri yapmak kültürümüzden gelen bir durum mu yoksa bazı çevirmenler bunu marifet mi sayıyor? (Ekşi’de sen de bu tarz eleştiriler alıyorsun)

Benim küfür tercihlerim tamamen sahne ile alakalı. Ben küfürden rahatsız olmuyorum, uygun olduğu yere koyuyorum, yapımda küfür olsa bile kimi zaman uygun olmadığını düşündüğüm için küfürden kaçıyorum. Bizim olabildiğince yönetmenin ve senaristin yansıtmak istediğini seyirciye sunmamız gerekiyor ve olur olmadık yere küfür eklemek marifet olamaz. Benim küfür ettiğim her sahne konusunda içim rahat. Sokağımız ne kadar küfür dolu olsa da, günlük hayatta ne kadar küfür ediyor olsak da çeviri apayrı bir şey, anormal derecede küfür her zaman çirkin.

İngilizce çeviride yaşanan sayısız hata dil öğrenimi konusunda bazı dersler almamızı sağladı mı?

Dediğim gibi, ülkece vasat bize yetiyor. Kimse kendini geliştirmek istemiyor. Nasıl daha iyisini yaparım diye düşünmüyor. Ben yaptım, en iyisi bu diyor. Herkes dil öğrenmek istiyor ama kimse yerinden kalkıp da bunun için bir şey yapmıyor. Bana bile en kolay nasıl İngilizce öğrenirim diye bir sürü mail geliyor. Hiç sanmıyorum saçma sapan çevirileri görüp de insanların ben bu dili öğrenmeliyim dediğini. Ders almak veya hatayı kabul etmek diye bir şey kültürümüzde yok bir kere. O hataları anlamayan çoğunluk kitle zaten halinden memnun, habersiz bir şekilde seyretmeye devam ediyor. Kimsenin umurunda değil.

Altyazı çevirmeni olacağım diyen kişide işini sevmek dışında ne olmalı? Sen nasıl güven kazandın?

Öğrenme isteği olmalı. Öğrenilecek şeylerde de –hâli hazırda iyi bir şekilde bilindiğini varsayarak- en son sırada bence İngilizce var. Her şeyden önce Türkçeyi çok çok iyi bilmek lazım. Sonrasında kültürleri öğrenebilmek, bizim elma dediğimize yabancıların neden armut dediğini çözmek, deli gibi araştırma yapabilmek lazım.  Sabır lazım. Gerçekten çok uzun bir süreç bu ve bitmiyor. Ben sekizinci seneme yaklaşıyorum ve hiçbir şekilde bu işi öğrendim, bitti diyemem. Hiçbir zaman bu altyazı kusursuz oldu diyemem. Elimden geleni yapıyorum, dilden ziyade kültürü aktarmaya çalışıyorum ve ekranda ben ne görmek isterdim diye düşünerek çeviriyorum. Oluşturmaya çalıştığım samimi üslup da sanıyorum insanların bana güvenmesini sağlayan şey oldu.

Çeviri yaparak hayata bakmak nasıl bir şey? Onlarca farklı zaman ve insanı anlatan dizilerin içine girmek sana nasıl bir bakış açısı kazandırdı?

İlk zamanlarımı hatırlayamıyorum bile ama son dönemde dizi çevirileri konusunda robota bağladım diyebilirim. Üslubu, mekanları, kültürü, oyuncuları, dizilerimin çoğu elementlerini kafamda oturttum ve bilgisayar karşısına geçip robot gibi çeviriyorum. Diziler dışında da çok sayıda çeviri yapıyorum ama hayata bakış açımda çevirilerin pek bir etkisi yok sanırım. Sadece bu işi profesyonel olarak yapma isteğimle bölümümü değiştirip hayatıma bambaşka bir yön kazandırdım o kadar.

[quote_box_right]”Sorumsuzluk ve vasata tamah etme ülkemizde istisnasız her alana hâkim.”[/quote_box_right]

Türk dizi sektörüyle Batı’yı karşılaştırdığında olumlu-olumsuz nasıl bir tablo çizersin?

Türk dizileri uzun, aynı ve samimiyetsiz. Son 5-6 yılda Behzat Ç. ve Leyla ile Mecnun dışında Türk dizisi izlemedim. Onları izleme sebebim de samimi olmaları, gerçek olmalarıydı. Nispeten kısa, boş sahnelerle dolu olmamaları, kaliteli oyunculuk, kaliteli prodüksiyon, işini iyi yapmak isteyen insanlar. Kısacası vasat olmamalarıydı. Dışarıda 20 ya da 40 dakikalık diziler izliyoruz ve her dakikaları dolu dolu geçiyor, sıkmıyor. Türkiye’deki diziler ise reklamlarıyla 2-3 saate varıyor. Rezaletiz.

Bunca diziyi çevirdikten sonra en çok keyif aldığın hangisi oldu? Neden?

Blue Mountain State kesinlikle. Çünkü dizi bomboştu, çok rahattı ve kendi üslubumu yansıtmama olanak sağlıyordu. Hem yapım eğlenceliydi, hem de çevirisi.

‘Mutlaka izlemelisiniz’ diyeceğin beş dizi hangisi?

The Wire, Carnivale, Breaking Bad, The Office ve Six Feet Under.

İlerisi için belgesel veya film çevirmenliği gibi ne gibi projelerin var?

Altyazı çevirisini profesyonel olarak yapma gibi bir isteğim yok. Yine zaman ayırabildiğim ölçüde sevdiğim dizileri ve filmleri insanlara izletmeyi çok isterim ama spesifik bir şekilde ‘bunu bunu yapacağım’ diyemiyorum. Bu iş her zaman gönül işi olarak kalacak bende.