Savaşların En Karanlık Tarafı: Biyolojik Silahlar

0
9383
pexels polina tankilevitch 3735782 scaled
pexels polina tankilevitch 3735782 scaled

Giriş

Bulunduğumuz zaman içerisinde tam anlamıyla kaosu yaşıyoruz. Büyük devletlerin ego ve güç savaşları arasında kalan gelişmekteki devletler, ve daha kötü durumda olan “koloni” devletleri. Hepsini bulunduğumuz yüzyılda görebiliyoruz. Büyük devletlerin bu güç savaşı, nükleer ve biyolojik silahları da beraberinde getiriyor. Biyolojik silahların kullanımı her ne kadar etik olmasa da kullanıldığını apaçık görüyoruz. Bugün bu karanlık tarafı, biyolojik silahlar konusunu inceleyeceğiz. 

Pixabay

Tanım

Biyolojik silah, ölümcül veya basitçe etkisiz hale getirilebilen hastalıkların yayılmasıyla, orduları veya düşman popülasyonlarını zayıflatmak amacıyla organizmaları (patojenik mikroplar veya diğerleri) kullanan bir silahtır. Az dozda geniş kitleleri etkileyebilmesi sebebiyle çok tehlikelidir. Aynı zamanda uluslararası bir sembolü de bulunur. Tarihçesini incelediğimizde şaşırtıcı olmayacak biçimde karşımıza Çin çıkacaktır. Çin, kuşatılmış şehirlerine “veba kurbanları” adıyla veba bulaşmış cesetleri gönderiyordu. Aynı şekilde Homeros, İlyada ve Odysseia adlı kitaplarında mızrak uçlarına zehir bulaştırdığını yazmıştır. 

Uluslararası Biyolojik Silah Sembolü

Tarihçe

Biyolojik Silah diyip Hitlerden bahsetmemek olmaz. Milyonlarca insanın öldüğü İkinci Dünya Savaşında biyolojik silahlar adına önemli görüşmeler vardı. Adolf Hitler, ölümcül bir hastalık olan sıtmayı sivrisineklere bulaştırarak bir biyolojik savaş başlatmayı planlıyordu. Bunun için de sivrisineklerin savaş alanına kadar uzun süre dayanması gerekiyordu. O zamanlar Hitlerin yanında bulunan tüm bilim insanları bu konuya odaklanmıştı. Araştırmalar sonunda bir anofel sineğinin bu koşullara dayanıklı olduğu keşfedildi.  

Almanlar bu denli çalışırken İngilizlerin boş durması düşünülemezdi. Winston Churchill’in bu savaş sırasında en önemli isteği, ölümcül şarbon hastalığını biyolojik silah olarak kullanabilmekti. İşte tam o sırada Vejetaryen Harekatının temelleri atıldı. Şarbon sporlarında otlayan hayvanların kendisi ölmese bile eti yenmeyecek hale gelir. Çünkü şarbon, eti tüketen herkese bulaşır. İngilizler tam da bunu hayal etti. Gökyüzünden bırakılacak olan şarbonlu sığır kekleri, sığırlar tarafından tüketilecek, Alman et firmaları büyük zarara girecek ve hiçbir Alman savaş sırasında et yiyemeyecekti. Böylece hem protein eksikliği hem de gıda kıtlığı başlayacaktı.  Ama bu emir savaş şartları sebebiyle asla verilmedi. Savaş Almanya aleyhine dönmüştü. 5 Milyon kek ise bir yakma fırında yakıldı. 

Pexels

En Tehlikeli Biyolojik Silahlar  

1) Çiçek Hastalığı: Ölüm oranı %30`dur. Bu hastalık hem tenle hem de hava yoluyla bulaşabilir. A grubu (tehlikeli) biyolojik silah grubuna girer. Bu yüzden tipik olarak askerler aşılanır. Hastalık “varolia” virüsü sebebiyle bulaşır.  

2) Veba: Diğer ismi kara ölümdür. 14. Yy`da nüfusun yarısının ölümüne neden olmuştur. Gelişmiş ve gelişmekte olan çoğu ülkede ortadan kaldırılmıştır ama laboratuvarda üretilebilir. Pire ısırıklarıyla yayılır. Aşısı yoktur. 

3)Botulinum Toksin: İçimize çektiğimiz havayla fark olmayan, ayırt edemeyeceğimiz bir gazdır. Bu bakteri tamamen renksiz ve kokusuzdur. Bir an önce tedavi edilmezse felç geçirebilirsiniz. Bu hastalık, hastayı 24-72 saat içinde öldürebilir bu yüzden A sınıfı biyolojik silahtır. İyileşme ise aylar alır. Sınırlı tedavi, ilacın nadirliği sebebiyle ülkelerin biyolojik savaşlarda favorileri arasında yer alır.  

4) Nipah Virüsü:  Yakın temasla ve vücut sıvılarıyla yayılır. Rehavat hastalığıdır. Hasta, rahatlar ve as kontrolünü kaybeder. Standart bir tedavisi ve aşısı bulunamadı. Öldürücülüğü %50 oranında. 

5)Tularemi: Dünyanın en çok bulaşan bakterilerinden biridir. Ölüm oranı %5`tir. Hayvanlardan doğrudan insana geçebilir. Bunun yanında kene ve sineklerle de taşınıyor. 1941 yılında Sovyetler Birliğinde başlayan 10 bin hasta sayısı, kısa sürede 100 bine fırlamıştır. 

Pexels

İnsan var olduğu sürece savaşlar da var olacaktır. Biyolojik silahkarın insanları bu denli etkilemesi bize moleküler biyoloji ve genetik alanında çok daha fazla gelişmemiz gerektiğinin bir göstergesidir. Çünkü olası bir biyolojik savaşta insanlar kendi tedavisini bulabilmeli, kendi yarasını kendi sarmalıdır. 

Çünkü size yardım olarak gönderildiğini sandığınız ilaçlar, aslında başka bir biyolojik silah olabilir. 

Kaynakça: 

https://www.dw.com/tr/sivrisinekten-biyolojik-silah/a-17429612

https://beyazgazete.com/haber/2010/2/11/en-tehlikeli-10-biyolojik-silah-35447.html