Geleceğin Sayborg’u siz olmak ister miydiniz?

0
4949
ghostintheshell 0042
ghostintheshell 0042

Hepimizin bildiği dünyaca ünlü bilim kurgu filmlerinde çok sık kullanılan temalardan birisi “sayborg” (cyborg) yani “yarı insan yarı robot.” Uzay Yolu dizisindeki Borg türüne ait dokuzun yedisi karakterini hatırlayın, ya da bir zamanlar dünyanın en ünlü sayborgu olan Terminatör’ü. Listeyi uzatmak mümkün çünkü gelişen teknolojiyle beraber 21.yüzyılın sayborg yüzyılı olması beklenmekte. 

Gen bilimi, teknoloji ve coğrafi koşullar yardımıyla geleceğin sayborglarını şimdiden üretmeye başladık bile.  Günümüzde 20.000 kişinin implantlar taşıdığı ve 2038 yılında bu sayının 50. 000’i aşacağı düşünülürse geleceğin sayborgları uzaydan değil içimizdeki insanlardan çıkacak. Bu insanlar gelecekte genlerine göre özenle seçilip sonra sibernetik teknolojilerle donatılacaklar. Bilim-kurgu filmlerindeki sayborglar şimdiden aramızda dolaşmaya başladı.

 

Hollywood filmlerinin abartılı anlatımlarında insanın özellikle insanüstü güçler kazanma isteğine değinilir. Kim bazı insanüstü ek güçler kazanmak istemez ki? Fakat korkularımız bu fikri kolay kabul etmemize engel olsa da şimdiden sibernetik  teknolojiler hakkında bilgi sahibi olmamız bizim yararımıza olacaktır. Çünkü fazla değil, 20 yıl sonra bedeninizin herhangi bir kısmında kullanılan implantlar sayesinde dünyanın ilk sayborgları listesine siz de eklenebilirsiniz.

Biyoloji derslerinden bildiğimiz gibi çevre şartları her canlının ya kendi iç bünyesidir,  ya da içerisinde bulunduğu dış çevredir. Genetik yapıların esası olan DNA’lar ve RNA’lar, kromozomları değiştirecek yada bozacak çevre şartlarına yok olmamak için adapte olurlar. Çevrenin tesiriyle kromozomlarda, ya da genlerde kopma veya eklenmeler başlar.

Genetik şekillendirilme coğrafi koşullarda başlayıp siber-implant teknolojisi ile güçlendirilirse karşımıza yaşayan sayborglar çıkabilir. Dış ve iç çevre şartlarının canlının genetik yapısına tesirine dünyadan bir kaç genel örnek verelim. Bu tesirin yüzyıllar aldığını unutmayalım. Aşağıdaki örnekler National Geographic Nisan 2017 sayısından alınmıştır.

Coğrafi koşulların gen özellikleri üzerindeki etkileri :

  1. Japonya’nın deniz kıyılarında yapılan bir araştırmaya göre sahildeki deniz ürünü ağırlıklı beslenme koşulları kıyı halkının bağırsak florasını değiştirmeye başlamış.
  2. Afrika ve Doğu Asyalıların saç kalınlığının fazla olmasının sebebinin vücutlarındaki ısıyı daha rahat dengelediği düşünülüyor.
  3. Bilim insanları, tropikal ada halklarındaki bazı genlerin az gıda tüketimine rağmen vücuda çok enerji sağladığını keşfetmiştir.
  4. Eskimoların yüksek kalorili ve yağlı gıdaları, balinalar gibi  kolayca sindirebildiği biliniyor. Balinaların sahip olduğu genler sayesinde sahip olduğu özelliği, eskimoların evrim ile kazandığı düşünülüyor.
  5. Arjantin’in bazı bölgelerindeki içme suyunun içine karışmış yüksek arsenik oranı, suyu tüketen insanların dirençli genler oluşturmasını sağlamıştır.
  6. Șehirde yaşayan insanların kırsal kesimdekilere nazaran virüslere daha dayanıklı olduğu keșfedilmiştir.
  7. Laktoz toleransı özellikle süt ve süt ürünleri üretimi yapan ülke halklarında yüksek iken, üretimin düşük olduğu ülkelerin insanlarında daha azdır.
  8. Koyu tenliler doğal bir morötesi ışın koruması oluştururken, açık tenliler bu korumaya daha az sahiptir.
  9. Tropik ülkelerdeki bazı ırkların kan değişimi sonucunda gelişen orak şekilli kan hücreleri, sıtma hastalığına karşı direnç kazanmalarına yardım etmiştir.
  10. Kuzey Avrupa ülkelerindeki uzun boy, cinsel tercihlerde seçkin bir özellik olarak arandığından bu ülkelerdeki genler gelecek kuşaklara aktarılır.

Bazı insanların vücutlarında ve beyinlerinde oluşan, gözle görülemeyecek ama gen haritasına taşıyabileceği kimyasal değişiklikler şimdiden hayatlarını kolaylaştırmaya başladı bile. İnsanüstü süper güçler olup olmadığına siz karar verin. Ama belki biz de onlar kadar cesur olmalıyız?

Biohacker’lar arasındaki yeni trend: LED

[Kevin Warwick/Motherboard]

Günümüz insanüstü sayborglara örnekler:

  1. Radyo frekans belirleyicisi (RFDI) adı verilen ve kişisel verileri taşımak için kullanılan mikro-cihaz, bazı insanların (cyborglar) kitli bilgisayarı şifre girmeden yada ev ve araba kapılarına dokunmadan açabilmelerini sağlamaktadır. 1998 yılında İngiliz bilim insanı Kevin Warwick, RFDI kapsülünü kendi koluna enjekte ederek dünya üzerindeki ilk sayborg deneylerine başlamıştır. Sadece parmağını çevirmesiyle ışığı açıp kapatmayı başaran Warwick’e göre: “Bir gün sayborglar saf insan ırkını geride bırakarak liderliğe oturacaklar.” Günümüz itibariyle 10.500 kişi tarafından satın alınan bu teknolojinin sahiplerine ‘biyo hackerler’ denmektedir. Çünkü Warwick yaptığı araştırmalarda kendisi gibi sibernetik olan eşinin beyin dalgalarını hissedip, kontrol edebildiğini kaydetmiştir.
  2. North Sense firması tarafından üretilen başka bir implant ise kasık kemiğine yerleştiriliyor. Yarattığı manyetik alan sayesinde aynen bir wifi gibi başka kişilerin implantlarına bağlanıp bilgi aktarabiliyorsunuz. İmplant kuzeye denk geldiğinde titreşmeye başlıyor böylelikle nerenin kuzey nerenin kuzey olmadığını her an anlayabilirsiniz.
  3. Devletler tarafından tanınan ilk sayborg Neil Harbisson’dır. Kendisi cyborg vakfı kurucusu ve sanatçı kimliğinin yanı sıra doğuştan bir renk körüdür. Bu nedenle kafatasına 2004 yılında yerleştirilmiş bir antenle yaşamına devam etmektedir. Anten her renk tonu içeren çiplere sahiptir. Harbisson’un kulağına her farklı renge baktığında farklı frekansta sinyaller gönderiyor. Böylece rengin koyuluğuna ya da açıklığına göre Harbisson titreşimleri algılayarak öğrenebiliyor. Sanatçı İngiltere’ye girmek için vize başvurusu yaptığında kafasındaki antenle çektirdiği fotoğrafı önce kabul edilmemiş ama sonra yapılan itirazlar sonucu antenli fotoğrafı kabul edildiği için kendisi devletler tarafından da ortak kabul olan ilk sayborg insan unvanını almıştır. Antenin nasıl çalıştığını soranlara ilk başta çekinerek yaklaştığını belirten Harbisson sonraları “yeni alınan bir akıllı telefonun yada bir fitness aletinin çekinmeden nasıl çalıştığını gösteriyoruz değil mi, bunun ne farkı var?” diyerek alışmıştır.
  4. Diğer bir örnek ise İsveç kökenli araştırma-geliştirme firması Epicenter’dır. Epicenter, kendi kurumdaki çalışanlara istekli olmaları halinde deri altına yerleştirilen çipler takabiliyor. Bu sayede kilitli kapılar için kart aramaya yada kahve makinesine para atmaya gerek kalmıyor. Bunun yerine çalışanlar sadece ellerindeki çipi göstererek kapıyı açıp gerektiğinde bir kredi kartı gibi çipten ödeme yapabiliyorlar. 

Elon Musk: İnsanlar yapay zeka ile baş edebilmek için sayborga dönüşmeli

neil harbisson

İkisinin Karışımı Ve Gelecek Kuşak Sayborglar

Peki, çevre şartlarından etkilenen genleri bulup sibernetik implantlarla güçlendirerek donatırsak ne olur? Geleceğin süper güçleri mi yoksa Terminatörleri mi ortaya çıkar?

Dünyadaki en zeki insanı düşünün. Beynine hızlı bir ek bilgisayar donanımı yerleştirilebilirse nasıl bir sonuç alınırdı? Sadece hayal edin. Dünyanın ilerde bu yöne doğru gitmesinin önündeki engeller sadece etik tartışmalar olarak beliriyor. Bunun dışında, gördüğümüz gibi genetik şekillendirilme coğrafi koşullarda başlayıp siber-implant teknolojisi ile hayhaydi güçlendirilebilir. Örneğin, şu anki sıradan bir insanın beyin işlem hızı saniyede yaklaşık 20 bin trilyondur. Bugün Kasparov’u satrançta yenen Deep Blue bilgisayarının yeni kuşak serisinin hızı ise saniyede 10 ila 100 trilyon civarında. Bu da demek oluyor ki henüz bilgisayarlar insan beynine nazaran 200 ile 2000 defa daha yavaşlar. Bu aradaki farkın kapandığı günlere bir gün ulaşacağımızı yok sayamayız. Peki sonra ne olacak?

En dayanıklı, başarılı, iyi genlerin seçilip, genetik mühendislik yardımıyla siber mikro çipler yerleştirilerek güçlendirilebilirse ortaya ya tasarım harikası cyborglar ya da terminatörlerin çıkması içten bile değil. O yüzden 21. yüzyıl sade ve sıradan insanların değil, cyborgların yüzyılı olacak. Peki siz geleceğin bir cyborgu olmak ister miydiniz?