NSA’in gizli hacker örgütü: Equation Group

Edward Snowden’ın Haziran 2013’ten bu yana sızdırdığı bilgiler, ABD Ulusal Güvenlik Dairesi’nin (NSA) dünyayı izlemek için aklımıza gelmeyecek projeler yürüttüğünü ortaya koydu. Kaspersky’nin açıkladığı en son bilgiler ise casusluk skandalını yorum yapılamayacak bir noktaya çekti.

Komplo teorileriyle başlamak tercihim olmasa da NSA skandalının vardığı noktada içinde bulunduğumuz tablonun her olasılığa açık olduğuna inanmaya başladım. Bazıları Wikileaks sızıntılarının NSA kontrolüyle yapıldığını ve bugün Londra’daki Ekvador büyükelçiliğine hapsolmuş Julian Assange’ın aslında ABD’nin casusluk potansiyelini gözler önüne sermek için tezgahlanan bir oyunun (masum ve pek değil) parçası olduğunu öne sürmüştü.

Politik etkilerinin yanı sıra siber güvenlik alanında tüm bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemize neden olan Snowden belgeleri, yine bazılarına göre NSA’in gövde gösterisi. Birçoklarının aklına gelen bu ihtimalin arkasında ne yatabileceği konusunda birçok düşünce öne sürülebilir. Örneğin, Çin ile siber savaş halindeki ABD’nin en büyük rakibine ‘dikkatli ol’ demesi.

ABD’nin dış politikalarını kısaca gözden geçirdiğimizde, bu tür bir komplo teorisinin ne kadar yetersiz kaldığı belli oluyor. Özellikle yapılan ortaya çıkan en son bilgilerin ardından.

NSA’in ‘backdoor’ timi

Rusya merkezli siber güvenlik firması Kaspersky’nin açıkladığı rapora göre, 2001 yılından bu yana NSA için çalışan ‘süper yetenekli’ bir hacker örgütü mevcut.

Kaspersky tarafından ‘Equation Group’ olarak adlandırılan örgütün, geride kalan 14 yılda en az 42 ülkenin bilgisayar ağlarına sızdığı belirtildi. İran’ın başını çektiği siber saldırı listesinde, Rusya ve Pakistan gibi ülkeler öne çıkarken, Türkiye ‘orta dereceli tehdit’ grubunda yer alıyor.

Ars Technica, hacker örgütünün ‘insanüstü teknik yeteneklere’ sahip olduğunu ve saldırılarda ‘olağanüstü bir yetenek ve sınırsız kaynak ortaya konduğunu’ belirtti. Equation Group tarafından yapılan saldırıların ilk dikkat çekici örneği ise İran’ın nükleer tesislerini sabote etmek için kullanılan Stuxnet yazılımıyla benzerlik göstermesi.

Kaspersky’nin verdiği bilgilere göre, ‘casuslar teknolojik bir atılım yapmayı başararak bilgisayarlar her açıldığında aktif hale gelen kötü amaçlı yazılımı bilgisayarın kullandığı donanım yazılımı içinde saklamanın bir yolunu buldu.’

IBM temelli bilgisayarlarda bilgisayar açıldığında kullanılan BIOS yazılımının ardından, güvenlik uzmanları hacker’lar için bir bilgisayardaki en önemli ikinci hedefin disket sürücü olduğunu belirtiyor. Kaspersky analisti Costin Raiu’a göre, Equation Group tarafından kullanılan kötü amaçlı yazılımın bilgisayarlara defalarca bulaşabilir.

Sayısız firmanın donanımını etkileyebiliyor

Bu noktadan itibaren casusluğun boyutu içinden çıkılması güç bir karmaşaya dönüşüyor. Çünkü Equation Group yazılımı küresel donanım piyasasının büyük kısmını oluşturan üreticileri etkiliyor.

Zerohedge sitesindeki bilgiye göre, yazılım Western Digital, Seagate Technology, Toshiba, IBM, Micron Technology ve Samsung Electronics gibi firmaların donanımlarında çalışıyor.

Casus yazılım tabii ki Equation Group tarafından kullanılan tek silah da değil. Kaspersky, hacker’ların radikal İslamcı sitelerin yanı sıra virüs bulaştırılmış USB bellekler ve CD’lerle programlar yürüttüğünü, dahası ‘Fanny’ adı verilen bir bilgisayar solucanı geliştirdiğini belirtti.

On yılı aşkın süredir faaliyet gösteren Equation Group örgütünün NSA ile bağlantısı tahmin edeceğiniz gibi ‘sınırsız kaynaklar.’ Reuters tarafından yer verilen Kaspersky raporu, NSA tarafından finanse edilen küresel faaliyetlerini de gözler önüne seriyor.

30’dan fazla ülkeye en az bir virüs

Western Digital, Seagate ve Toshiba gibi yüz milyonlarca bilgisayara donanım üreten firmalara casus yazılımla sızmayı başaran NSA, dünya genelindeki sayısız bilgisayara bulaşmayı başardıktan sonra, en 42 ülkeyi kapsayan eylemlerine başladı.

Kasperksy’nin bilgisayar ağları en çok casusluğa maruz kalan ülkeler listesinde birincilik İran’a ait. İran’ı Rusya, Pakistan, Afganistan, Çin, Mali, Suriye, Yemen ve Nijerya takip ediyor. Hedefler arasında ise devlet kurumları, askeri tesisler, telekomünikasyon firmaları, bankalar, enerji şirketleri yer alıyor. Belli kurum ve tesislerin yanı sıra nükleer araştırmacılar, radikal İslamcılar ve medya mensupları da takip edilenler arasında yer alıyor. Kaspersky, ana hedef ülkelerin en az bir virüsle takip edildiğini not düşüyor.

Kaspersky, Equaiton Group tarafından yürütülen casusluk programının merkezini açıklamadı. Ancak Stuxnet ile bağlantısı ortaya çıkarılan NSA’in, en az 42 ülkeyi kapsayan 10 yılı aşkın bir siber casusluk programının arkasında durabileceğini söylemek zor değil.

Reuters’a konuşan eski NSA çalışanlarının da Kasperksy’nin analizini doğruladığı belirtildi. Eski bir çalışan Equation Group silahlarının en az Stuxnet kadar değerli görüldüğünü söylerken, eski bir ajan NSA’in casus donanım yazılımı geliştirdiğini ancak hangi amaçlarla kullandıklarını bilmediğini söyledi.

Operasyon haritası

Kaspersky tarafından hazırlanan harita, ABD’nin dış politika stratejisini yansıtıyormuş gibi duruyor. Hedef alınan ülkelerdeki sektör ve kurumlar şu şekilde sıralanıyor:

– Devletler ve diplomatik kurumlar,
– Telekomünikasyon,
– Uzay-havacılık,
– Enerji,
– Nükleer araştırma,
– Petrol ve doğalgaz,
– Askeri,
– Nanoteknoloji,
– Radikal İslamcı aktivistler ve dini isimler,
– Medya,
– Ulaşım,
– Finansal kurumlar,
– Kriptografi (şifreleme) teknolojisi geliştiren firmalar.

eq_map_kaspersky

Kaspersky, Equation Group tarafından kullanılan ve Stuxnet taşımak için de kullanılmış olabilecek platformları da şu şekilde sıraladı:

Equationdrug: Oldukça karmaşık olduğu belirtilen platform, hacker’ların istedikleri zaman yükleyip sistemden silebilecekleri modül plugin (eklenti) içeriyor.

Hack'lenen bir foruma enjekte edilen PHP script örneği [Kaspersky Lab]
Hack’lenen bir foruma enjekte edilen PHP script örneği [Kaspersky Lab]
Doublefantasy: Truva atı olarak tasarlanan virüs, hedefin doğrluğunu teyit etmek için kullanılıyor. Hedef doğrulanırsa, Equationdrug veya Grayfish gibi daha güçlü bir saldırıya geçiliyor.

Grayfish: Equation Group tarafından kullanılan en güçlü saldırı silahı. İşletim sisteminin açılmasıyla aktif hale geliyor ve kullanılması için Windows’u etkileyen ‘bootkit’ virüsü gerekiyor.

– Triplefantasy: Grayfish ile kullanılan gelişmiş bir truva atı virüsü. Doublefantasy’nin gelişmiş versiyonu ve daha yeni bir truva atı olarak biliniyor.

Equestre: Equationdrug ile aynı vazifeyi görüyor.

Fanny: Ortadoğu ve Asya’daki hedeflerden bilgi toplamak için 2008’de geliştirilen solucan. Etkilenen hedeflerin daha ilk olarak Doublefantasy, ardından Equationdrug tarafından etkilendiği biliniyor. Fanny, Stuxnet ile tespit edilen iki ‘sıfır gün açığı‘ kullanmıştı.

.LNK dosyalarına sızan Fanny örneği [Kaspersky Lab]
.LNK dosyalarına sızan Fanny örneği [Kaspersky Lab]
Equationlaser: Equation Grorup tarafından 2001-2004 arasında kullanılan virüs, Windows 95/98 tabanlı bilgisayarları etkiliyordu. Doublefantasy ile Equationdrug arası bir zamanda geliştirildiği düşünülüyor.

Kaspersky, en gelişmiş casusluk virüsü Regin’i bile geride bıraktığı belirtilen saldırı tekniklerinde en önemli detayın, donanım yazılımına sızmak olduğunu belirtti.

12 farklı sürücü kategorisinde çalışabilen casus donanım yazılımı, siber casusluk dünyasında benzeri olmayan bir teknoloji.

Equatiın Group tarafından kontrol edilebilen bir hard diskte beliren bir görüntü durumu özetliyor:

[Kaspersky Lab]
[Kaspersky Lab]

Torrent cezasını 227 yılda ödeyecek

Film ve müzik yapımcılarının oluşturduğu bir koalisyonun yıllardır peşinde olduğu GKS.gs torrent sitesinin yöneticisi ‘Boris P’, mahkeme tarafından 6 ay hapis ve 2 milyon Euro para cezasına çarptırıldı. Boris P, cezayı 227 yılda ödeyebileceğini belirtti.

Torrent sitelerine kaşı açılan savaşın miladı olarak kabul edebilecek 1 Ocak 2012’den bu yana verilen mahkeme kararlarına bir yenisi eklendi. Fransa’da bir mahkeme, açıldığı 2010’dan bu yana telif hakkı sahiplerine kafayı yedirten GKS’nin yöneticisi Boris P’yi para cezasına boğdu.

Yasal sorunlar nedeniyle 2014’te kapandığını açıklayan GKS’nin 28 yaşındaki yöneticisi, katılmadığı duruşmada 6 ay hapis cezası ve 2 milyon para cezası aldı. ABD’li firmalar başta olmak üzere film ve müzik prodüksiyon firmalarının yürüttüğü soruşturmaya göre, Ocak 2012 ile Nisan 2014 arasında GKS üzerinden üç milyon yasadışı dosya indirildi. İndirilen dosyaların 242 bin tanesinin film, 240 konser ve 2,240 müzik albümüne ait olduğu belirtildi.

Torrent Freak’in verdiği habere göre La Rochelle’deki mahkeme tarafından alınan karar, aslan payının Hollywood firmalarına verilmesini öngörüyor. Boris P’nin ödemesi şart koşulan paranın dağılımı şu şekilde:

Warner Bros. (470K Euro), Disney (242.7K Euro), 20th Century Fox (228.7K Euro), Paramount Pictures (221.5K Euro), Universal Pictures (172.5K Euro) Columbia Pictures (158K Euro) ve Tristar Pictures (11k Euro).

Society of Authors, Composers and Music Publishers (SACEM) derneğine bağlı müzik gruplarına ödenmesi gereken ceza ise 564K Euro olarak belirlendi.

‘227 yıl beklerseniz öderim’

GKS’nin barındırmasını (hosting) Macaristan ve Çek Cumhuriyeti’nde yapan Boris P, 2013’te Fransa’yı terk ederek Budapeşte’ye yerleşmiş. Ancak geçtiğimiz yıl Fransız NextImpact dergisine yaptığı açıklamada Fransa’yı terk ettiğini reddetmiş.

Budapeşte’nin düşük gelirle yaşamak için çok ideal bir yer olduğunu belirten Boris P, Macaristan’ı terk etme niyetinde değil gibi görünüyor.

TF’de verilen bilgiye göre kullanıcıların yaptığı bağışlarla ayakta kalabilen GKS, PayPal’ın hesaplarını sürekli bloke etmesiyle finansal açıdan hep sorunlar yaşadı. Siteden elde ettiği aylık gelirin 100-200 Euro arasında olduğunu, bazen de cebinden harcama yapmak zorunda kaldığını belirten Boris P, GSK sayesinde zengin olduğu iddialarını da reddediyor.

Polisin 2014’te Fransa’ya gelmesini istediği Boris P, ailesini görme hevesinin bile bulunmadığını, Skype önerisinde bulunduğunda polisin kendisine güldüğünü söyledi. Dava nedeniyle sağlığını kaybettiği ve 10 kilo verdiğini söyleyen Boris P, ayda 300 Euro ile Budapeşte’de yaşayabildiğini, geleceğinin ise belirsiz olduğunu söyledi.

2013’te 11,546 Euro kazandığını, 2014’te ise 8,800 Euro gelir elde ettiğini belirten Boris P, yaptığı hesaplamayla mahkemenin verdiği cezayı 227 yılda ödeyebileceğini belirtti.

Lenovo’nun ürün geliştirme faciası: Superfish

On milyonlarca dizüstü bilgisayarı ‘Superfish’ casus yazılımıyla satan Lenovo, müşterilerinin gizliliğini doğrudan ihlal etmek ve onları büyük bir riske atmakla suçlanıyor. Yeni detayları ortaya çıkan yazılımın varlığını kabul etmekle kalmayıp savunmaya çalışan Lenovo ise büyük bir itibar kaybına uğrayabilir.

Ardında yatan sebepler henüz kesin olmasa da, Lenovo’nun on milyonlarca dizüstü bilgisayara casus donanım yazılım yükleyerek satmasını anlamak çok kolay değil. NSA skandallarıyla gündeme gelen ve Apple ile Microsoft gibi firmaların dahil olduğu ileri sürülen casusluk iddialarına kıyasla, Lenovo’nun ‘Superfish’ adı verilen yazılımı çok erken fark edildi.

Silinmesi hiç de kolay olmayan yazılım, Lenovo kullanıcılarının bilgisayarlarında fark ettikleri hatalar sonrasında ortaya çıktı. Kısa sürede kullanıcılar için dijital bir faciaya neden olabileceği ortaya çıkan Superfish’in, sadece ziyaret edilen web sitelerindeki reklamları değiştirmediği, aynı zamanda kullanıcıların bilgilerini sızdırdığı anlaşıldı.

Superfish'in finansal verileri sızdırdığı anlaşılmıştı [Twitter].
Superfish’in finansal verileri sızdırdığı anlaşılmıştı [Twitter].
Kendi adını taşıyan firma tarafından geliştirilen Superfish’in ilk göze çarpan özelliği, yaptığınız arama sonuçlarında belirecek reklamları değiştirmesi ve normalde görmeyeceğiniz sonuçlar da sunması. Bu özelliği savunan Lenovo yetkisi Mark Hopkins, kullanıcıların aranan ürüne benzer sonuçları da görerek daha iyi analiz yapabildiklerini belirtmişti.

F-Secure güvenlik firması tarafından yapılan yeni analizler, Superfish’in güvenlik ayarlarıyla oynayarak hacker’lara tarayıcı trafiğini görme imkanı verdiğini gösterdi. Söz konusu güvenlik açığı, tüm tarayıcılar için geçerli.

F-Secure mühendislerinden Timo Hirvonen, ‘Hacker’ların gizli kalması gereken tüm bilgiyi görebildiğini, bu bilgilere bankacılık işlemlerinden şifrelere ve e-postalardan anlık mesajlara kadar her türlü verinin dahil olduğunu’ söyledi.

Hirvonen’in bahsini ettiği ve ‘man-in-the-middle’ olarak ifade edilen saldırı türü hakkında, ilk olarak Facebook mühendisi Mike Shaver uyarı yapmıştı. Kısaca kullanıcıların ortaya çıkardığı sorunun gerçekliği ve fonksiyonları uzmanlar tarafından doğrulandı.

Man-in-the-middle‘ saldırıları, hacker’ların internet trafiğini görebilmesine ve bilgisayara sızılmasına imkan veriyor.

Cnet’te yer alan bilgiye göre Superfish’in iki temel riski bulunuyor: İlk olarak arama sonuçlarını değiştiriyor. İmgeçle Google’da aradığınız ürünün üzerine geldiğinizde benzer ve daha düşük fiyatlı ürünler de beliriyor. İkinci olarak, web tarayıcısının güvenli iletişimini ortadan kaldırıyor.

Lenovo sorunu çözmeye çalışıyor

NSA sayesinde paranoyak olan son tüketici, yaşanan sorun karşısında istihbarat ajansları veya ‘karanlık internette’ bilgilerinin dolaştığı endişesi yaşıyor olabilir. Lenovo ise bu sorunun üstesinden gelmek için ilk olarak Hopkins’in dediklerinin tersi bir açıklamayla hatalarını kabul etti. Lenovo’nun baş teknoloji şefi Peter Hortensius, “Fena batırdık” ifadesini kullanarak Superfish’in ‘internet trafiğini ifşa ettiğinden haberleri olmadığını’ söyledi. Hortensius, Superfish’in ‘alışveriş tecrübesini artırmak’ amacıyla hazırlandığını söyledi.

Farklı kulvarlarda olsa da, tıpkı Facebook’un psikolojik deneyi gibi Lenovo da ürün geliştirme aşamasında kontrolü bir an kaybetmiş görünüyor. Superfish’i silmek için araç sunan ve yazılımın tüm etkilerinin ortadan kalktığı garantisi veren Lenovo, yangını hızla söndürmeye başladı. ABD İç Güvenlik Bakanlığı da Cuma günü Superfish hakkında uyarıda bulunarak, yazılımın silinmesi için kendi çizdiği adımları sundu.

Superfish firması da Lenovo ve Microsoft ile güvenlik açığını kapatmak için işbirliği yaptıklarını söyledi. Firmadan yapılan açıklamada yazılımın güvenlik açığına neden olmadığı ve kişisel bilgi depolamadığı öne sürülürken, söz konusu sorunun dizüstü bilgisayarlar satılmaya başlandıktan sonra ortaya çıktığı’ ifade edildi. Superfish, güvenlik açığının bilinçsizce üçüncü partiler tarafından doğduğunu savunurken, Lenovo ile ortaklıklarının belirli bir ölçekte olması sayesinde sorunun daha fazla büyümediğine dikkat çekti…

Superfish PC'lerde kendini gizliyor [Lenovo]
Superfish PC’lerde kendini gizliyor [Lenovo]

Asıl neden ne?

Analistlere göre Superfish’in neden olduğu karmaşa 1990’lı yıllardan bu yana zemini hazırlanan ve kimsenin dikkat etmediği bir sürecin sonucu olarak belirdi. Mobil cihazlarda olduğu gibi dizüstü bilgisayarlara da fabrikada yüklenen yazılım ve uygulamar, kullanıcı izni olmaksının reklam sunuyor.

Cnet’e yorum yapan güvenlik firması Veracode ortak kurucusu Chris Wysopal, ‘tüketicilerin bilgisayarlarında bu tür bir güvenlik açığı olacağına inanmadıklarını ancak hem son tüketici hem de işletmelerin risk altına girdiğini’ ifade etti. Adobe Photoshop veya Microsoft Word gibi sürekli kullanılan uygulamara kıyasla, saklandığı yerden belli olmayan Superfish, kullanıcıları büyük bir riskin altına soktu.

Peter Hortensius, Superfish nedeniyle bilgilerinin çalındığını belirten bir müşteri olmadığını belirtti. Resmi bir şikayet olmasa da, güvenlik araştırmacısı Robert Graham Superfish yüklü dizüstü bilgisayarlardan şifrelenmiş yazışmaları çalabildiğini belirtti. Bunun için tek gereken, aynı Wi-Fi ağını kullanmak.

International Data Corporation (IDC) verilerine göre 2014’te en çok dizüstü satan firma olan Lenovo, geçtiğimiz yılın son çeyreğinde 16 milyon bilgisayar sattı. Superfish’in etkilediği modeller başlıca Y40, G40 ve Z50 olarak belirtildi.

Alzheimer’ı durduran molekül: Brichos

Cambridge Üniversitesi araştırmacıları, Alzheimer hastalığının beyinde neden olduğu hasarı yavaşlatan bir molekül keşfettiklerini açıkladı. Hastalıkla mücadelede dönüm noktası olabilecek molekül, insanlarda doğal olarak bulunsa da ilaca dönüştürülme olasılığı düşük kabul ediliyor. Amaç, molekül sayesinde yeni tedaviler geliştirebilmek.

İngiliz bilim insanları tarafından yapılan araştırma, birçoklarımızın gelecekte yaşamaktan korku duyduğu Alzheimer hastalığına karşı yeni bir ümit olabilir. Fareler üzerinde yapılan deneyler, beyinde ‘evi gözetleyerek’ aşırı bunamanın nedeni olarak kabul edilen rahatsızlığın etkilerini geciktiren bir molekül bulunduğunu ortaya çıkardı.

‘Brichos’ adını taşıyan molekül, hafıza kaybı gibi bunama belirtilerinden yıllar önce beyinde yaşanan protein birikimi sürecini yavaşlatıyor. Araştırmacılar, molekülün insanlarda kullanılabilecek bir aşıya çevrilmesinin çok zor olduğunu belirtse de, Alzheimer’ın beyinde yarattığı hasara neden olan döngünün tersine çevrilebileceğine inanıyor.

Çalışmanın başında yer alan Samuel Cohen, ‘henüz bir ilaç üretilmemiş olmasına rağmen Alzheimer’a işe yarayabilecek genel bir stratejiyle müdahale etme şansları olduğunu’ belirtti.

Alzheimer’ın henüz belirtilerinin ortaya çıkmadığı erken safhalarında, ‘amyloid beta’ olarak bilinen proteinler yanlış şekil almaya başlayarak birbirlerine yapışıyorlar. Kümelenme, zamanla beyinde uzanan saç benzeri liflere neden oluyor. Her ne kadar beyin bozuk proteinleri ortadan kaldıracak mekanizmaya sahip olsa da, düzensiz proteinlerin katalizör görevi görmesi çok daha hızlı yayılmalarına neden oluyor. Cohen, ilk safhada yavaş olan sürecin, zamanla beynin önüne geçemediği bir hal aldığını belirtti.

Guardian’da yer alan habere göre, aşırı bunama Birleşik Krallık’ta yaklaşık 820 bin kişide görülüyor. Cohen, Alzheimer’ın ortaya çıkışını beş yıl erteleyebilmeleri sayesinde hastalıktan ölen insan sayısının yarı yarıya azalacağını ümit ediyor.

Nature Structural & Molecular Biology dergisinde yayımlanan araştırma, Brichos molekülünün amyloid ipliklerine yapıştığını ve etraflarını sardığını ortaya koydu. Molekül bu sayede bozuk proteinlerin katalizör etkisini yok ederek hızla yayılmalarının önüne geçiyor.

“Alzheimer’ı beş yıl ertelemek hastaların yarısının hayatını kurtarabilir”

Cohen, Brichos’un Alzheimer’ın ortaya çıkışını engellemediğini ancak gelişimini yavaşlattığını belirtti. Yapılan deneylerde, Alzheimer’ın benzer etkilerini ortaya çıkaracak amyloid proteinler farelerin beyinlerine enjekte edildi. Protein, normal süreçte beyinde ‘gamma dalgaları’ olarak adlandırılan elektriksel faaliyetin azalmasına neden oluyor. Ancak Brichos enjekte edilen farelerde beynin korunduğu ve gamma dalgalarının sağlıklı bir fareden farksız olduğu görüldü.

İlk olarak vücut tarafından emileceği ve beyne ulaşamayacağı öngörüldüğü için Brichos’un ilaca dönüştürülme olasılığı düşük görülüyor. Cohen, Brichos benzeri başka moleküller tespit ederek yeni tedavi yötemleri geliştirebileceklerini ifade etti. Kritik molekül, yakın gelecekte değil ama sonrasında sunulacak bir tedavinin uzun yol haritasını temsil edecek.

Güneşin yakıcı etkisi saatlerce sürüyor

Bronzlaşmaktan hoşlanan birçok insan gölge altına kaçma vaktini ciltlerinde giderek artan ısıya göre belirliyor. Ancak kullandığımız güneş koruyuculara rağmen güneşin cilt üzerindeki etkisinin saatlerce sürdüğü anlaşıldı.

Güneş ışınlarına fazla maruz kalmanın tehditlerinden hepimiz fazlasıyla haberdarız ancak yeni bir araştırma bugüne dek farkında olmadığımız bir uyarı olarak belirdi: Gölgeye çekildikten sonra bile güneş ışınları deri hücrelerini öldürmeye devam ediyor. Hem de saatlerce.

ABD’nin Yale Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, güneş ışınlarının DNA üzerindeki olumsuz etkisi sandığımızdan daha uzun sürüyor. Doğal olarak bu daha fazla dikkatli olmamız gerektiği anlamına geliyor.

Science dergisinde yayımlanan araştırmanın bilimsel detayı ise şu şekilde: Morötesi (UV) ışınları deri hücrelerinin DNA’sında ‘siklobütan pirimidin dimerleri’ (CPDs) adı verilen bozukluklara yol açıyor. CPDs, DNA’da mutasyona, dolayısıyla kansere neden olabiliyor.

Bilim insanları deri hücrelerindeki hasarın DNA morötesi ışınlara maruz kaldığı zaman ortaya çıktığını kabul ediyordu. Ancak fare deri hücreleri üzerinde yapılan araştırmalar, hücrelerin morötesi ışınlara maruz kaldıktan üç saat sonra CPDs üretmeye devam ettiğini gösterdi. Deneyler morötesi ışınların uzun süreli etkisinin sadece melanin pigmenti içeren hücrelerde gerçekleştiğine işaret etti. Morötesi ışınlara karşı kalkan görevi gören pigment, deri hücrelerinde de yer alıyor.

“Antioksidanlar sayesinde UV ışınlarına karşı etkili yeni güneş kremleri geliştirilebilir”

Araştırmanın ileri aşamalarında morötesi ışınlarının bir araya gelerek melanin içinde elektron oluşturan iki enzimi aktif hale getirdiği anlaşıldı. Elektron aracılığıyla melanine aktarılan enerjinin ise daha sonra DNA’ya iletildiği ve bu döngünün sonucunda CPDs’lerin ortaya çıktığı anlaşıldı.

Sonuç: Morötesi ışınlara maruz kalmak melaninde elektron oluşturan enzimleri tetikliyor ve bu etki birkaç saat sürüyor. Araştırmacılar, farelerde gözlemlenen sürecin insan deri hücrelerinde de yaşandığını belirtti.

Elde edilen uyarı niteliğindeki bulgulara rağmen, ortaya çıkan tabloyu tersine çevirmekte mümkün. Araştırmacılar enzimlerin etkisini antioksidan kullanarak önleyebileceklerini düşünüyor. Petri kabında yapılan deneylerde etil sorbat tam da istenilen sonucu verdi. Eğer yeterli zaman ve efor sarf edilirse, DNA’larımızı saatlerce pişiren ışınları etkisiz kılacak güneş kremleri geliştirilebilir.

Yine de güneş atında fazla kalmamak en iyi ve net çözüm olarak beliriyor. Norveç’te kısa süre önce yapılan bir araştırma, fazla güneşe maruz kaldığı için vitamin eksikliği çeken annelerin daha az doğurduğu ve çocuklarının da daha kısa yaşadığını göstermişti.

‘Örümcek ağı laboratuvarda üretilecek’

Esneme kabiliyeti ve sertliği sayesinde mükemmel bir biyo-materyal olan örümcek ağı, gelecekte yapay olarak üretilebilir. Sebep ise örümcek sağmanın bir hayli yorucu olması.

Balıklardan yarasalara kadar ne bulurlarsa yiyen örümceklerin en büyük marifeti şüphesiz benzersiz bir materyal olan ağları. Dünyanın elektromanyetik alanını değiştirme özelliğine sahip olan, dahası tasarımıyla yeni nesil internet ağlarına bile ilham veren örümcek ağları, yakın gelecekte yapay olarak elde edilebilir.

Örümcekleri sağmak oldukça zor bir iş olduğu gibi birçoğu zehirli ve haliyle öldürücü örümcekleri bulmak da bir o kadar yorucu. Örümcek çiftliklerinde çektikleri çilelerden kurtulmak isteyen bilim insanları, bu sıkıntıdan kurtulmak için örümcek genlerini ipekböceklerine aktarmak veya keçilerin sütüne ipek proteinleri enjekte etmek gibi fikirler öne sürmüştü.

Örümcek ipeğini farklı kaynaklar aracılığıyla yine doğadan elde etmeyi amaçlayan bu girişimlerden farklı olarak,  en son girişim örümcek ipeğinin bileşenlerini kullanarak yapay olarak üretimini yapmak.

Kanada’nın Dalhousie Üiversitesi’nde yürütülen çalışmada, araştırmacılar moleküler yapısı ve fonksiyonu spesifik bir örümcek ipeği proteini geliştirmeye çalışıyor. Üzüm gibi kümelenmiş (anisiform) yapısındaki örümcek ağının, örümceklerin havada süzülmek için kullandığı ince ağdan (gossamer) çok daha güçlü olduğu ifade edildi.

“Örümcek ipeği bağımsız çalışan modüllerden oluşuyor”

Sentetik protein inşa edebileceğiz

Anisiform yapısındaki sentetik ipeği geliştirmek için bilim insanları ilk olarak ipeği meydana getiren proteinleri kopyalamaya çalışıyor. Jan Rainey’in başında yer aldığı ekip, bunun için proteinlerin düzenini ortaya çıkarmak zorunda. Bu aşamada, nükleer manyetik rezonans spektrografi kullanılarak asiniform yapısındaki ipeğin en ince ayrıntısını inceliyorlar.

AcSp1 adı verilen asiniform ipek proteininin üç kısmını oluşturan 200 amino asidin yapısını gözlemlemeyi başaran Rainey ve ekibi, birbirlerini tekrarlayan dizilimin Lego gibi olduğunu, yani modüler bir yapı içerdiğini ortaya çıkardı.

Popular Science’da yer alan habere göre her biri bağımsız görev yapan modüler yapının keşfi, örümcek ağı araştırmalarında önemli bir adımı temsil ediyor. Bu sayede, bilim insanlarının daha küçük parçalarda sentetik proteinler inşa ederek daha sonra ipeği oluşturan yapıyı bir araya getirebileceği belirtiliyor. En sert materyal olma özelliğini salyangoz dişine kaptırmış olsa da, örümcek ağının zamanla işlenebilmesi optikten medikale kadar insanlığa birçok fayda getirecek.

Bahsedilen sürecin halen geliştirilme aşamasında olması, oldukça zahmetli olacak yapay örümcek ağı üretiminin yakın gelecekte başlamayacağına işaret ediyor. Kısaca, örümcek sağmaya devam…

1 Ocak 2017: Yerçekimsel dalgaların doğumu

Einstein’ın Görelilik Teorisi’nde önemli bir yer tutan yerçekimsel dalgalar, bilim dünyası tarafından resmen kabul edilecekleri günü bekliyor. Büyük Patlama’nın oluşturduğu yankıları temsil eden dalgaların doğum tarihi ise 1 Ocak 2017 olarak öngörülüyor.

Bilim dünyasında pek sık rastlanan bir durum değildir ancak bilim insanları çığır açacak bir keşif için tarihl belirledi. Görelilik Teorisi’nde Büyük Patlama ile oluştukları ve 13.8 milyar öncesinden günümüze uzanan yankıların varlığı, neredeyse kanıtlanmış durumda. Öyle ki, gökbilimciler Einstein’ın teorisini savunan yankıların gerçekliğini ilan etmek için gün saymaya başladı.

Evren’in ‘en eski radyasyon fosilleri’ olarak kabul edilen yerçekimsel dalgaların algılanabilmesi, bilim dünyası için gerçekten çığır açan bir gelişme olacak. Gökbilimciler, teleskoplarla görebildikleri uzayı, zamanın en eski yankıları sayesinde ‘duyabilmeye’ başlayacak. Astronomide yeni bir sayfa açacak keşif sayesinde yıldızların doğumunu, galaksilerin birbirleriyle çarpışmasını, karadeliklere çekilen kozmik materyali ve süpernova patlamalarını duyabileceğiz.

Albert Einstein’ın 1916 yılında öne sürdüğü yerçekimsel dalgalar, kütlenin hız kazandıkça yerçekimsel radyasyon olarak enerji saçtığını savunuyor. Uydular tarafından elde edilen verilere dayanan bilgisayar modelleri, Büyük Patlama’da Evren’in 0.00000000000000000000000000000000001 saniyede 100 trilyon trilyon (0.0000000000000000000000000000000001) büyüdüğünü ortaya koymuştu.

Tespit edilmeleri son derece zor olan yerçekimsel dalgaların, geçtiğimiz yıl Bicep2 (Kozmik Ekstragalaktik Kutuplaşmanın Arka Plan Görüntülemesi) teleskobuyla keşfedildiği sanıldı. Yerçekimsel dalgaları göremeyen teleskop, Evren’in henüz 400 bin yıl yaşında olduğu dönemden Dünya’ya ulaşan ışınlarda yerçekimsel dalgaların izine rastlamıştı.

Bicep2 teleskobu Antarktika'da yer alıyor [Fotoğraf: AP]
Bicep2 teleskobu Antarktika’da yer alıyor [Fotoğraf: AP]

En ileri teknoloji teleskop ağları kullanılıyor

On yıllardır dünyanın farklı köşelerine inşa edilen enterfrometre dedektörleri, yerçekimsel dalgaların keşfedilmesi sürecinde önemli bir yer tutuyor. Kilometrelerce uzunlukta birbirine bakan iki koldan oluşan enterfrometreler, aynalarıyla yansıttıkları lazerin 100 km’lik bir alanda gezinmesini sağlıyor.

Her iki koldan eşzamanlı olarak ateşlenen lazerler, yerçekimsel dalgalara çarpmaları halinde rotalarından sapacağı gibi senkronizasyon da bozuluyor.

Günümüzde 900 bilim insanının yer aldığı Ligo (Lazer Enterfrometre Yerçekimsel Dalga Gözlemevi) projesi, ABD’de iki, İtalya’da bir dedektörle çalışmalara devam ediyor.

Avrupa Güney Gözlemevi’nin (ESO) Şili’deki Çok Büyük Teleskop (VLT) ağı da kendisini oluşturan dört teleskobun eşzamanlı kullanılmasıyla enterfrometre görevi görebiliyor.

Dört bağımsız teleskoptan oluşan VLT, enterfrometre olarak da kullanılabiliyor [Wikipedia].
Dört bağımsız teleskoptan oluşan VLT, enterfrometre olarak da kullanılabiliyor [Wikipedia].

Yerçekimsel dalgaların hareketini görebileceğiz

Yapılan çalışmalarla yerçekimsel maddelerin iki yıl içinde keşfedileceğine emin olan gökbilimciler, 20013’te gerçekleştirilen 20’nci Uluslararası Genel Görelilik ve Yerçekimi Konferansı’nda 1 Ocak 2017 tarihini keşiflerini duyurmak için ideal tarih olarak belirledi.

Dahası, bu yıl içinde uzaya gönderilecek olan LISA-Pathfinder uzay aracı, yerçekimsel dalgaları tespit edebilmek için yeni teknolojileri test edecek. Dünya’daki frekanslarda yapılması imkansız olan deneyleri uzayda gerçekleştirecek olan LISA’nın, düşük frekanslı yerçekimsel dalgaların hareketini kusursuz biçimde ölçmesi ümit ediliyor.

Yaşanan gelişmeler yakın gelecekte uzayı duyabilmek adına ümit verici. Varlığı 100 yıldır tartışılan yerçekimsel dalgalar, böylece yıllardır sonuç vermeyen karanlık madde deneylerini de ilham verebilir.

LISA-Pathfinder [ESA].
LISA-Pathfinder [ESA].

Sosyal medya kullanırken bunlara dikkat!

Kişisel bilgilerimizin güvenliği son günlerde en çok konuştuğumuz konuların başında geliyor. Sosyal medyada özel hayatımıza ait paylaştığımız bilgiler yüzünden başımıza hiç olmadık sorunlar açabilir, maddi ve manevi zarara uğrayabiliriz. Yıllarca binbir emekle elde ettiğimiz itibarımızdan da olmak cabası!..

Sosyal medya, günümüzde hem şirketler hem çalışanlar için oldukça önemli bir mecra haline geldi. Akıllı telefon kullanımının artması ile her an sosyal ağlara erişebiliyor, anlık olarak düşündüklerimizi ve yaşadıklarımızı paylaşabiliyoruz. Sosyal ağların bu kadar etkin bir biçimde kullanılması zaman içerisinde; iş yapış biçimlerinden pazarlama stratejilerine kadar alışılagelmiş pek çok şeyi değiştirdi. Hatta, yeni iş tanımları ve yeni meslek grupları bile oluştu.

Sosyal medyanın hayatımızın içine önemli ölçülerde girmesiyle insan iletişimi yönünden olumlu ve olumsuz etkiler baş gösterdi. Duygusal ve iş ilişkileri, haber alma ve/veya haber verme şekilleri, konuşma biçimleri ve iletişimin alanına giren daha bir çok şey adeta evrim geçirdi. Özellikle sosyal medya ile biten evlilikler, başlayan ilişkiler, duygusal yakınlaşmalar gündelik bir rutinimiz haline geldi. Bunun yanında, profesyonel iş yaşantısına da büyük etkileri olan sosyal medyanın kullanımı adeta ateşten bir gömlek halini aldı. Sosyal mecralarda yapılan yorum ve paylaşımlar işe alım süreçlerinde etkili olurken, terfi mekanizmalarında da etkilerinin olduğu gözlemlenmeye başlandı.

Facebook ve ilişkiler hakkında yazdığı “İlişkisi Yok” kitabının yazarı İletişim Uzmanı ve Sosyal Medya Danışmanı Nurhan Demirel, kitabının aynı zamanda bir sosyal medya kullanım kılavuzu niteliğinde olduğunu belirterek, sosyal medya kullanırken dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

Paylaşımlarınız işten atılmanıza neden olabilir

Çalışanlar tarafından doğru ve etkin kullanılan sosyal medya şirketlerin ürün ve hizmetlerine ilgiyi arttırır ve markayı geniş kitlelerle buluşturur. Tüketiciler ve potansiyel müşterilerle ilgili bilgi edinmeyi ve hızlı bir şekilde hedef kitleyle iletişim kurulmasını sağlar. Bu sayede marka ve müşteri arasında daha sıcak ve samimi bir iletişim ortamı oluşur. Ancak sosyal medya bu kadar faydalı bir mecra iken yanlış kullanıldığında da kişisel ve kurumsal itibarınıza zarar verebilir. Hatta işten atılmanıza bile neden olabilir. Peki, sosyal medyayı kullanırken nelere dikkat etmek gerekiyor?

Şirket politikalarınızı sosyal medya üzerinden eleştirmeyin. Çalıştığınız şirketin ürün ve hizmetleri hakkında paylaşımda bulunurken yöneticinizin görüşüne başvurun. Dijital toplum karşısında kurumunuzu temsil ettiğinizi unutmayın.

Sosyal medyada yorum yaparken dikkatli olun. Kişisel ve kurumsal itibarınızı zedeleyecek yorumlar yapmaktan kaçının.

İşinizden şikayet etmeyin, iş arkadaşlarınızı kötülemeyin. Arkadaşlarınızı küçük düşürecek tavır ve davranışlardan kaçının.

İş arkadaşlarınızla sosyal medya üzerinden iletişim kurarken saygılı bir üslup benimseyin. Laubali konuşmalardan kaçının.

Müşterileriniz hakkında olumsuz görüşlerinizi sosyal medyada paylaşmayın. Eğer bir sorun varsa iş arkadaşlarınızla doğrudan konuşma yoluna gidin.

Herhangi bir sebeple işten çıkarılmışsanız eski işyeriniz hakkında olumsuz konuşmaktan kaçının. Yeni iş arayışınızda sosyal medyada sarf ettiğiniz yorumlar aleyhinizde delil olarak kullanılacaktır.

Şirketinizle ilgili proje ve toplantı detayları gibi özel bilgileri Facebook, Twitter, LinkedIn’de paylaşmayın. Şirketin gizli sayılabilecek bilgilerini sosyal mecralarda paylaşmayın.

– Sosyal medyada ürün ya da hizmetleriniz hakkında paylaşılacak içerikler konusunda gerekirse yöneticinizden ya da bir iletişim uzmanından yardım alabilirsiniz.

Sosyal medyada çalıştığınız şirket adına paylaştığınız iletilere dikkat edin. Farkında olmadan telif haklarını ihlal edebilir, kurumunuzu zor durumda bırakabilirsiniz.

Sosyal medyada saldırgan bir tavır sergilemeyin. Kimseye sizinle aynı fikirde olmadığı için hakaret etmeyin

Tatil ve eğlence fotoğraflarınızı sosyal medyada paylaşırken dikkatli olun. Bu tür paylaşımlar için Facebook’ta oluşturacağınız özel listeleri kullanabilirsiniz.

Üzgün, kırgın ve öfkeli olduğunuz durumlarda ruh halinizi yansıtacak iletiler paylaşmaktan çekinin. Son pişmanlık fayda etmeyebilir.

Siyaset, spor, din, terör, cinsellik gibi konularda yorum yaparken dikkatli olun. Kişisel itibarınızı tehlikeye atacak tavır ve davranışlardan kaçının.

Samimi ve dürüst olun. Çalıştığınız şirket adına gerçekleştiremeyeceğiniz vaatlerde bulunmayın.

Sosyal medyada sosyal sorumluluk çalışması yaparken dikkatli olun.  Marka itibarınızı saniyeler içerisinde kaybedebilirsiniz.

Rakip firmaların ürün ve hizmetleri hakkında olumsuz görüş bildirmeyin. Rakibinize karşı karalama kampanyaları yürütmeyin.

Sosyal medyayı kullanırken suç işlemeyin. Sosyal medyada kabul görmüş davranış biçimleri farkında olmadan suç işlemenize ve bunun sonucunda yargılanmanıza neden olabilir. Hatta hapis cezası bile alabilirsiniz! Bu yüzden sosyal medyada paylaşım yaparken hakaret, iftira ve nefret söylemleri gibi suç kapsamına girebilecek paylaşımlardan kaçının.

nurhandemirel2

Nurhan Demirel Hakkında

Nurhan Demirel, 1983 yılında Ordu’da doğmuştur. Okul yılları İstanbul’da geçer. Ortaköy Zübeyde Hanım Anadolu Kız Meslek Lisesi Grafik Tasarım Bölümü’nün ardından Marmara Üniversitesi Matbaa Öğretmenliği Bölümü’nü bitirir. Okul yıllarında reklamcılık sektörüyle tanışır ve yaratıcı ekiplerle birlikte çalışma fırsatı bulur. Yazmayı, yeni projeler üretmeyi ve resim yapmayı çok sever. Eğitim hayatı boyunca şiir, kompozisyon ve grafik tasarım yarışmalarında önemli dereceler elde etmiştir.

Profesyonel iş yaşamına İletişim Danışmanı ve Eğitmen olarak devam eder. Kurumsal firmalar, estetik klinikleri, kozmetik şirketleri, doktorlar ve pek çok markaya iletişim danışmanlığı konusunda hizmet verir. Sağlık İletişimi ve Teknoloji özel ilgi alanıdır. Ameliyatlara girer, fotoğraf çeker. Kongreleri ve bilimsel gelişmeleri takip eder. Bildiklerini kendine saklamaz, “Halkla İlişkiler Yazarlığı” ve “Sosyal Medya” konularında özel dersler vermektedir.

Sağlıklı bir yaşam için ruhsal, bedensel ve zihinsel iyilik halinin bir bütün olduğunu düşünür ve her insanın bir amaç için dünyaya geldiğine inanır. Bu amacı keşfetmek için sık aralıklarla farklı yerlere seyahat eder. Daha çok bilimsel makaleler okur, teknolojiye ve arkeolojiye ilgi duyar. Sanata ve estetiğe düşkünlüğü herkesçe bilinir. Aynı zamanda bir mutfak sevdalısıdır. Sağlıklı beslenmeye çalışsa da, arada büyük seçim hamburger menü ve diyet kolaya hayır diyemez. Sevdiklerine kalpli kekler pişirir, tatlıya ve hamur işlerine zaafı vardır. Yürüyüş, fitness ve pilates yapmaktan hoşlanır. Hayatın paylaşarak daha anlamlı olduğuna inanır; arkadaşlarıyla zaman geçirmeyi ve sohbet etmeyi çok sever. Her insanın kişilik gelişimine katkıda bulunduğuna inanır ve elinden geldiğince herkese yardımcı olmaya çalışır.

İletişimci, editör, blogger, eğitmen, tasarımcı ve fotoğrafçı gibi sıfatlarla yaşam yolculuğuna devam eder. Kişisel internet sitesi www.nurhandemirel.com’da deneyimlerini ve fikirlerini düzenli olarak okurlarıyla paylaşmaktadır.

70 bin yıl önce yakınımızdan bir yıldız geçti

Güneş Sistemi’nin ötesinde henüz keşfedemediğimiz ancak fazlasıyla merak ettiğimiz birçok gizem yatıyor. İlk olarak 1983 yılında IRAS teleskobu tarafından izi bulunan ancak var olduğunu kanıtlanamayan Planet X, nam-ı diğer Marduk, bu gizemlerden sadece bir tanesi.

New York’taki Rochester Üniversitesi tarafından yapılan benzer bir araştırma, Güneş Sistemi’nin 70 bin yıl önce iki yıldız tarafından ziyaret edildiğini ortaya koydu. Yörüngesinde hareket eden yıldızla uzayla ilerleyen ve ‘Scholz’un yıldızı’ olarak da adlandırılan gök cismi, Güneş Sistemi’ne 0.8 ışık yılı yaklaştı.

Bir ışık yılı, yaklaşık 10 trilyon kilometreyi temsil ediyor. Güneş Sistemi’ne en yakın yıldız olan Proxima Centauri, Dünya’dan 4 ışık yılı mesafede yer alıyor.

Araştırmanın başını çeken Eric Mamajek ve ekibi, Scholz’un yıldızını gökte çizdiği teğet hareketi ve radyal hızını hesaplayarak tespit etti. Mamajek, yıldızın hareketi ve yakınlığından yola çıkarak ‘Güneş Sistemi’ne doğru ilerlediği veya uzaklaştığı’ izlenimini aldıklarını söyledi. Birçok ulustan bilim insanının yer aldığı araştırma ekibi, radyal hızını bağlı olarak yıldızın Güneş’ten uzaklaştığını tespit etti.

Mamajek, bulgulardan yola çıkarak, “Oldukça yakın bir geçiş yaşamış olduğumuz açık” ifadesini kullandı.

“Güneş Sistemi’ne kuyrukluyıldız savurmuş da olabilir”

Space.com’da yer alan bilgiye göre, gökbilimciler ilk olarak 2013’te bir kırmızı cüce keşfetti. Şu anda Dünya’dan 20 ışık yılı mesafede, Tekboynuz (Monoceros) Takımyıldızı’nda yer alan ikili yıldız, Almanya’nın Leibniz-Institut für Astrophysik Potsdam gökblimcisi Ralf-Dieter Scholz tarafından keşfedildi.

Kütlesi Güneş’in sadece 10’da 1’i kadar olan Scholz’un yıldızı, çekirdeğinde yeterince nükleer füzyon yaşanmadığı için sönmüş bir kahverengi cüce tarafından takip ediliyor.

Gökteki yavaş hareketi nedeniyle Güneş Sistemi’ne yakın yıldızlar arasında dikkat çeken Scholz’un yıldızı, ilk olarak Güney Afrika Büyük Teleskobu (SALT) ve Şili’deki Macellan teleskobu ile gözlemlendi.

Yıldızın hareketi 70 bin yıl öncesine kadar oluşturan gökbilimciler, Güneş Sistemi yakınından geçen yörüngesini tespit etmek için 10 bin simülasyon gerçekleştirdi. Simülasyonların yüzde 98’inde, yıldızın Dünyamıza 0.8 ışık yılı (8 trilyon kilometre) kadar yaklaştığı anlaşıldı.

Simülasyonların sadece bir tanesinde, yıldızın Güneş Sistemi’nin çevreleyen buzul kuyrukluyıldız diyarı Oort Bulutu’ndan geçtiği görüldü. Eğer gerçekse, Scholz’un yıldızı Güneş Sistemi’ne sayısız kuyrukluyıldız göndermiş olabilir. Bir yıldızın geçişiyle neler yaşanmış olabileceği, gelecekte araştırmalara kalıyor.

Güncel araştırma:

70,000 yıl önce Güneş’i ziyaret eden yıldız Oort Bulutu’nu birbirine kattı

Stephen Hawking: İnsanlığı uzay yolculuğu kurtaracak

Stephen Hawking, insanlığın hayatta kalabilmesi için Dünya’yı terk etmek zorunda olduğumuzu söyledi. İnsanın barındırdığı saldırganlığın nihayetine sonumuzu getireceğini belirten Hawking, uzay yolcuğu sayesinde gidecek başka bir yer bulabileceğimizi belirtti.

Bilim insanları arasında insanın doğası hakkında belki de en dürüst olan kişi, ünlü İngiliz fizikçi Stephen Hawking. Hawking, Londra’daki Bilim Müzesi’nde yaptığı bir ziyarette, ‘kendi sonunu getirmeye kararlı olan insanlığın kurtulmak için Dünya’dan kaçması gerektiğini’ yeniden vurguladı.

Hawking ‘kaçmak’ kelimesini kullanmadı ancak geçmişte olduğu gibi yinelediği sözlerinden bunu çıkarmak çok kolay. Uzayın insan nesli için uzun dönem geleceği temsil ettiğini ve ‘yaşam sigortası’ görevini gördüğünü belirten Hawking, ‘insanları Ay’a göndermenin geleceğimizi halen anlamadığımız kadar değiştirdiğini’ söyledi.

“Uzay insanlığın yaşam sigortası”

En büyük risk, insan

‘Ay’a ayak basmanın Dünya’daki ani çözüm bekleyen sorunları çözmediğini ancak onlara karşı yeni bakış açıları kazandırdığını’ söyleyen Hawking, aynı zamanda olayların hem içine hem de dışına bakabilmeyi öğrenebildiğimizi ifade etti.

İnsanlığın geleceği ve yaşam sigortası olan uzaya açılarak yeni koloniler kurması gerektiğini belirten Hawking, aksi takdirde insan türünün yok olacağına inanıyor. Neden ise meteor çarpması, büyük bir sel veya yanardağ patlamaları değil, tabii ki insan. Hawking, doğamızda yatan saldırganlığın önüne geçilememesi halinde nükleer savaşların medeniyeti veya insanlığı tamamen yok edeceğine inanıyor.

Gençliğinde ALS hastalığına yakalanan Hawking, Intel ve Swiftkey firmalarının geliştirdiği özel bir bilgisayar ile iletişim kuruyor. Hawking, en son olarak Aralık 2014’te yapay zeka uyarısında bulunmuş ve ‘son derece yavaş biyolojik evrime sahip insanların üstün makinelerle baş edemeyeceği’ uyarısında bulunmuştu.

[Fotoğraf: AP]
[Fotoğraf: AP]