20 maddede Donald Trump’ın ABD Başkanlık seçimini nasıl kazandığı sorusunun cevabı

0
7500
trump 03
trump 03

Milyonların tırnaklarını yediği 8 Kasım gecesi, ABD tarihindeki en ‘inanılmaz’ politik gelişmelerden birine sahne oldu. Seçimin ardından birçok gazetenin attığı başlık, Donald Trump’ın ABD politik tarihinde görülmemiş bir şok etkisi yarattığıydı.

ABD medyası, Florida’nın kaybedilmesinin ardından gelen korku dalgası ile kendine geldi. Henüz oy vermemiş olan Batı Yakası seçmenini son kez dürtebilmek için “Neden Trump’ın seçilmemesi gerektiğine” dair makaleler döşediler hızlıca. Ama çok geç kalmışlardı.

ABD kamuoyunun ve dünyanın çok geç uyandığı tablonun sebebi neydi? Bir göz atalım:

1Hillary Clinton’ın kaybetmesine neden olan faktörler:
Dış politikadaki başarısızlık Clinton’ın prestijini sarstı

hillary 005
[Facebook/Hillary Clinton]

ABD seçmeni hem hükümet kadrolarını ‘klana’ dönüştürmeye başlayan ve hem de her biri lobi sektörünün himayesinde olan politikacılardan fazlasıyla bunalmıştı. Barack Obama, kamu refahını güçlendirmek için gösterdiği çabayı sempatisiyle birleştiren bir lider olarak kendisinden önceki başkanlara kıyasla çok iyi bir profil çizse de, genel tabloya bakıldığında çözümlenmeyen birçok sorun vardı. Clinton, yıllarca belli sektörlerin tekeline giren dış politika kararlarını sessizce izleyerek etkisiz bir politikacı rolü çizdi.

Obama, her ne kadar ülkedeki en büyük sorunlardan biri olarak görülen silah lobisinin önüne geçebilecek isim olarak görülse de, başkanlığının henüz ilk yıllarında yelkenleri suya indirmişti. Ortadoğu ülkeleriyle 2010 yılında yapılan 123 milyar dolarlık silah satışı anlaşmaları, bugün Yemen’den Libya’ya kadar devam eden iç karışıklıkta rol oynarken, Obama’nın dış politikada silah sanayisine söz geçiremeyeceğinin deliliydi.

Irak ve Afganistan’ın ardından Libya’ya başlayan iç savaşı Suriye takip etti. Anormal askeri harcamalarla artan dış borcu biraz azaltabilmek için NASA bütçesi dâhil olmak üzere diğer alanlardan kesinti yapıldı. Libya’ya uluslararası hukuk ihlal edilerek özel birlikler gönderildi (müttefik ülkelere ait), NATO bombardımanları ile çok sayıda sivil öldü ve radikal İslamcı örgütlere katılım arttı. Suriye nüfusunun yüzde 20’sinden fazlasını yok eden iç savaşta kimyasal silahların kullanılmaya başlanmasının ardından, Barack Obama Ağustos 2013’te Suriye’ye müdahale kararı aldı. Kararın birkaç hafta sonrasında otomotiv sektörünün merkezi Detroit iflas etti. Operasyon kararı rafa kaldırıldı. Aynı günlerde, Suriyeli muhaliflerin sergilediği vahşetin ayyuka çıkması, ABD kamuoyunda ‘kime yardım ediyoruz’ tartışmasını alevlendirdi.

Clinton, savaş alanına dönen tüm ülkelerde ateşin dinmesi konusunda tamamen sessiz kalırken, başta Suriye ve Ukrayna olmak üzere iç karışıklığın yaşandığı birçok bölgede hâkim güç Rusya oldu. Tüm bu gelişmelerin öncesinde, İran ile yaşanan ve yine Clinton’ın yerine Obama’nın kürsüye çıktığı drone skandalları ABD’nin prestijini fazlasıyla düşürdü.

Clinton, fazlasıyla etkisiz kaldığı Dışişleri Bakanlığı’ndan 2013’te istifa etti ve yıllar sonra Trump ile gireceği Başkanlık seçimi yarışında rakibinin ortaya attığı ‘dayanıklılık’ konusunda büyük bir koz vermiş oldu.

İstifasının ardından yerine geçen John Kerry, en az Clinton kadar başarısız oldu. Rusya, Kırım’ı Ukrayna’nın elinden alarak ABD’yi ters köşe ederken, Suriye’de savaşın gidişatını doğrudan değiştirecek kararlarda ABD’den kesinlikle çekinmedi.

İran’ın Ocak 2016’da Basra Körfezi’nde gözaltına aldığı ABD’li askerlerin ağladığı anları ölümsüzleştirecek bir heykel dikeceğini açıklaması, milliyetçi ABD’lilerin yarasına tuz basan bir diğer gelişmeydi.

ABD’nin küresel güç konumunu riske sokan tüm bu süreçte atılan tek olumlu adım, İran’ın nükleer silah elde etmesine mani olacak bir müzakere yapılmasını sağlamaktı. Arka plana bakılırsa, bu sonuçta bile ABD’den çok İsrail’in düzenlediği suikastlar ile siber saldırılar ve İran’ın Ruhani yönetiminde kurnaz-barışçı bir strateji izlemesi rol oynadı.

Tüm bunlar olup biterken Avrupa’nın çeşitli bölgelerinde yaşanan terör saldırıları, İslamofobinin tavan yapmasını sağladı. Nihayetinde, Obama ve Clinton’a seçimlerde büyük destek vermesi beklenen orta yaş ve üstü seçmende büyük soru işaretleri oluştu.