Kahve satmayı hayal eden girişimciler için B planı: Mobil dükkan

0
19618
coffee 04
coffee 04

Günümüzde Türkiye’deki girişimcilerin aklındaki ilk üç fikri muhtemelen şu şekilde sıralayabiliriz: E-ticaret sitesi, kahvaltıcı veya kahve dükkanı açmak. Bu üç opsiyon arasından en popüler olanı da şüphesiz kahve dükkanı. İsveç’ten dünyaya hızla yayılan ‘mobil tüketim’ trendinin dikkat çekici örneği Wheelys, kahve dükkanı açmak için yeterli sermayesi bulunmayanlara yeni bir opsiyon sunuyor: Taşınabilir dükkanlar.

Henüz Türkiye’de yaygınlaşmamış olan Wheelys, 2015 yılında Starbucks’a yaptığı iş başvurusu ‘saçları çok mavi’ olduğu için reddedilen Maria De La Croix’in fikri. Kendisi başvurusu reddedildikten sonra kapitalizmin canı cehenneme diyerek kendi projesini hayata geçirmeye karar vermiş. Indiegogo sağ olsun, bisikletli kahve dükkanı fikri Mart 2015’te hedefini yüzde 253 aşarak 153,196 bağış toplamayı başarmış.

De La Croix, ardından İsveç’ten çıkan bir diğer mobil market projesi MobyWart’ın yaratıcısı Tomas Mazetti ile ortaklık kurarak küresel girişim destek fonu Y Combinator’a kabul edilmiş. Bugün geldikleri noktada, boyut ve donanımları birbirinden farklı mobil kahve dükkanlarını 45 ülkede pazarlıyorlar. Modellerin başlangıç fiyatı ise 2,999 dolar.

Wheelys’in pazarlama stratejisi, Starbucks ve kapitalizme rakip olma düşüncesine odaklı. Oldukça da başarılı. Kitle kaynak fonlamasının fikirleri ne boyuta getirebileceğine dair harika bir örnek olan Wheelys, Türkiye’deki girişimcilere de birçok fikir verebilir.

[Wheelys]
Wheelys ile aklıma takılan bu konuyu, kahve ile ‘beslenen’ Beşiktaş’ta açılan ilk kahve dükkanlarından Ayıbedenler’in ekibinden Emrah Akar ve Köksal Sarıtaş ile değerlendirdim. Akar ve Sarıtaş’a göre, mobil bir kahve dükkanı sahibi olmak isteyenlerin başarısını belirleyecek iki altın faktör var: Lojistik ve kahve kültürü. İşinizin başlangıç noktasını bu iki hedefe iyi konumlarsanız, başarı şansınız o kadar yüksek. Dahası, Türkiye’deki müşteri profili markaların sunduğundan farklı tatlar denemeyi seven kahve severleri öne çıkarıyor. Hal böyle olunca, dersinizi iyi çalışıp şehirler veya tatil beldelerinde seyyar kahveciliğe başlamak hiç de fena bir fikir değil.

“Önemli olan maliyet farkı değil”

Kahve işine henüz yeni girecek olsaydınız mobil dükkan fikrini dener miydiniz?

E.A: Aslında denerim. Hatta kahve festivallerinde ve katıldığımız eğitimlerde benzer bir modeli araba ve karavan ile yapan insanlarla da tanıştık. Bir tanesi sıfır araba alıp içinde gerekli modifikasyonu yaptıktan sonra seyyar kahve dükkanı olarak kullanıyordu. Bu tür mobil girişimler ile karşılaşsak da bir girişimci olarak aklımıza takılan ilk husus izinler. Dükkan açtığınızda gerekli belgeleri almanız gerekiyor ancak mobil bir dükkan ile ne gerekli olup olmadığı belli değil. Caddebostan sahilde durup satış yapmak istersen hem yapabilirsin hem yapamayabilirsin. AVM’ler veya diğer kamu alanlarında satış yapmak aşamasında da izin almak daha zorlayıcı olabilir.

Sizce bu fikrin Türkiye’de uygulanabilirliği nasıl?

E.A: Kahvenin öne çıktığı sosyal ve iş odaklı etkinliklerde fazlasıyla uygulanabilir. Belli bir lokasyona bağlı kalmamanız, festival ve konferans gibi etkinliklere kolayca katılabilmenizi sağlar. Son zamanlarda da kahve firmalarının sponsorluk aldığını ve çeşitli etlinliklerde sponsor olarak da yer aldığını görüyoruz.

Siz bu işe girerken nasıl bir süreçten geçtiniz?

Kahve işinde en belirleyici faktör lokasyon. Çok iyi kahve üretiyor olabilirsiniz ama bulunduğunuz bölge beklediğiniz potansiyeli karşılamalı. Ben Beşiktaş’ta yaşadığım için burada açmaya karar verdim. Şu an ikinci dükkanı açmak istesem bu konuda hangi adımların atılması gerektiğini çok iyi biliyorum ama ilk kez adım atanlar için fazlasıyla çetrefilli. Tabiri caizse kervan yolda düzülür demek gerekiyor. Tedarikçilerinizi belirlemekten aldığınız eğitimlere kadar yoğun bir süreçten geçiyorsunuz. Örneğin bir ilk olarak ithal kahve alıyorduk. Çok taze olmadığını fark edince yurt içindeki kavuruculardan tedarik etmeye başladık. Eğitimlerin sonrasında ise aradığımız tadı kendimiz bulmak için kahve kavurma makinası alıp üretim yapma aşamasına kadar geldik.

Mobil dükkan daha maliyet avantajlı olacaktır sanırım?

E.A: Arabasını kahve dükkanına çeviren meslektaşımız ile konuştuğumda, bana neredeyse bir dükkan açacak kadar para harcadığını söylemişti. Maliyetinden çok mobil olmasıyla beliren avantaj ve dejavantajları değerlendirmek daha doğru olur. Dükkanda sigorta kutusunda şalteri kaldırdığınız anda her şey aktif hale geliyor. Bir mobil kahve dükkanında bu kadar kolay olduğunu söylemek zor. Elektrik aksanından kahve makinesine ve malzemeye kadar her şeyi yerleştirip kullanmanız için başlı başına bir modifikasyon yapmanız gerekiyor. İkinci önemli husus, sahip olduğunu metrekare. Bir dükkan ile belli bir alana ve müşteri kapasitesine sahipsiniz. Mobil dükkan ile nasıl bir alana sahip olacağınız size bağlı. Bir bar mı kuracaksınız yoksa take away sistemiyle mi çalışacaksınız? Hem kuracağınız mobil dükkan hem de seçeceğiniz yer belirleyici olacaktır. Bu aşamalarda dikkatli olmanız gerek çünkü maliyetler bir anda fırlayabiliyor. Biz dükkana masa-sandalye alırken bile çıkan maliyetler karşısında şaşırmıştık. Nihayetinde mobil bir kahve dükkanı için en mantıklısı etkinlik kovalamak olacaktır. Lokasyon, sahip olduğunuz alan ve müşteri potansiyeli size hazır olarak sunulması avantajını kullanmanın en iyi yolu. Ben olsam firmaların veya takip edebildiğim tüm yaz etkinliklerine katılırdım.

“Türkler için kahve dükkanları sosyalleşmenin bir parçası”

Kahve dükkanı işine nasıl girdiniz?

E.A: Beşiktaş’ta sanırım bugün 50 tane kahve dükkanı var. Ayıbedenler iki sene önce açıldığında sadece dördüncüydü. Açıldığında da aslında kahvaltıcıydı. Üç ayın ardından ruhumuza uymadığını düşünerek kahveciye dönüştürmeye karar verdik. Amacımız insanların daha sosyal olabileceği, kendilerini aile ortamında hissedebilecekleri bir ortam oluşturmaktı. Ticari olmayı ikinci plana koyarak yaklaşımı değiştirdik. Kısaca, yemekten uzaklaşıp kahveye yöneldik. Bugün ithalatçı firmalardan Kolombiya ve El Salvador gibi ülkelerin yeşil çekirdeğini alıyoruz. Ardından kendi profilimize göre kavuruyoruz.

Müşterilerin marka ve mekan bağımlılığı girişimcileri zorlayabilir mi?

K.S: Kahve kültüründe müşteri profili tamamen bölgeye göre değişiyor. Örneğin Beşiktaş’ta denemekten hoşlanan bir müşteri profili var. Starbucks’a gitmeyi alışkanlık edinse de size ve diğer dükkanlara gelip kahve deniyor. Kahvenizi doğrudan Starbucks ile değil diğer mekanların sundukları ile karşılaştırıyor. Öte yandan Mecidiyeköy’de Starbucks bağımlılığı daha fazla ve muhtemelen sizin veya kendi kahvesini üreten bir başka mekanın kahvesini denemeyecektir.

Müşterilerin geri bildirimleri genelde nelere dayanıyor?

E.A: Müşterileri üç gruba ayırabiliriz. Birincisi, normal tüketiciler. “Her içtiğimiz bilmek zorunda değilim” kafasında olup, içmek için kahve içen ve keyfini çıkaran müşteri grubu. İkincisi, “bilenler ve meraklılar.” İçtiklerini soruyorlar, önceden içtikleri kahvelerle kıyaslıyorlar. Kısaca öğrenmeye çalışıyorlar. Atölyelerdeki kahve tadımlarını da (coffee cupping) şarap tadımlarına benzetirler zaten. Bu müşteriler zamanla deneyerek ve öğrenerek damak tadını da değiştirebiliyor. Starbucks yerine sizi tercih etmeye başlayabiliyor. Üçüncü ve son grup en tehlikeli olanı. Hiçbir şeyden haberi olmayan ama biliyormuş gibi davranan müşteriler. Hiçbir şey sormuyor ancak işi yapana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Dahası, kimsenin almadığı tatları alabiliyorlar. Örneğin kahveden patlıcan tadı alan var. Közlenmiş mısır tadı alan bile oldu.

K.S: Örneğin, Kolombiya bir çekirdek türüdür. Bu müşteri size geliyor ve “Ben bir tane Kolombiya alabilir miyim” diyor. Kolombiya’dan filtre, espresso veya Türk kahvesi de yapabilirsiniz. Siz çekirdek türü olduğunu söylediğinizde, bu sefer ne diyeceğini bilemiyor. Yani ilk önce gelip sorsa, hem öğrenecek hem de istediği tatta kahveyi seçebilecek. Ancak bilmediğini göstermek istemeyen bir müşteri profili de var.

Mobil kahve dükkanı kurmak isteyen bir girişimci ek olarak nelere dikkat etmeli?

E.A: Kahve işinde ürünün dışında çok fazla dinamik söz konusu. İşletmeyi sadece sattığı ürünle değerlendiremezsiniz. Orada çalışan personel, çalan müzik, sunduğu ortam çok önemli. Müşterilerimiz arasında kahve sevmeyen ama sadece soda içmek veya bir şeyler yemek için gelenler de var. Çünkü mekanı seviyor. Siz kahvenin üzerine kuracağınız iş modeli ile kültürü çok iyi bağdaştırmalısınız. Türkiye’de bunun çok daha ağır bastığını, diğer ülkelerdeki örneklere bakınca daha iyi anlıyoruz. Örneğin İtalya ve İspanya’da üç metrekarelik kahve dükkanları çok fazla. İnsanlar işe giderken elini uzatıp kahvesini kapıyor ve işine gidiyor. Türkiye’de ise kahve sosyalleşmenin ana araçlarından biri. Türkler kahve dükkanlarına sadece kahve içmek için gelmiyor.

K.S: Türkiye’de mobil kahve dükkanı kuracakların dikkat etmesi gereken soru şu: Kaç kişi kahvesini alıp yoluna devam etmekten hoşlanıyor? Bu yine tamamen lokasyona bağlı. Beşiktaş meydanda take away bir yer kurmak işine yarayabilir. Ben bile sabahları makinenin ısınmasını beklemeden bir kahve alıp dükkana geliyorum. Ancak Beşiktaş’ta işe yarayan bir model Üsküdar veya Mecidiyeköy’de işe yaramayabilir. İstanbul’da mobil kahve dükkanları için potansiyel noktalar plazalar olabilir. Önemli olan, iş arasında veya yemek sonrasında hızlıca kahvesini kapmak isteyen müşterileri yakalamak.

Akar ve Sarıtaş’ın anlattıklarına bakıldığında, Wheelys tarzı bir girişimi Türkiye’de denemek hiç de fena bir fikir olmaz.