Avrupa’nın sinemada liderliğini ABD’ye kaptırmasının bilimsel açıklaması

0
4111
Palladium Hollywood 1940 Dijitalx 1940
Palladium Hollywood 1940 Dijitalx 1940

1832 yılında ilk patlayıcılardan biri olan nitrik asit keşfedildi. Ardından 1846’da nitrik ve sülfürik asitlerin birleştirilerek su yardımıyla arındırılabildiği fark edildi. İlk analog fotoğraf teknikleri böylece ortaya çıkmış oldu. 1888’e gelindiğinde, Kodak ilk kez film negatiflerini plastikle kaplayarak ticari anlamda satmaya başladı.

Film sektöründe bir çok icadın Avrupa’dan çıktığını, hatta Birinci Dünya Savaşı’na kadar lider olduğunu biliyoruz. Peki neden birden bire liderliği ABD’ye kaptırdı hiç düşündünüz mü?

Cevap çok basit. Savaş ihtiyaçları dolayısıyla başta Almanya, Fransa ve İngiltere olmak üzere tüm film ve fotoğraf pelikülleri ordu tarafından toplandı. Neden? Nitratları ayıklanarak bomba yapımında kullandılar…

ABD ise Birinci Dünya Savaşı’na geç katılmasının avantajını kullanarak filmlerini dışarıya ihraç etmeye ve sinema tekniklerini geliştirmeye devam etti.


Birleşik Krallık’taki Glen Sineması’nda 1929 yılındaki bir sinema gösterimi esansında bir makinistin sigarası yangına neden oldu. 69 kişi hayatını kaybederken, 40 kişi de yaralandı. [cbsnews]

Birinci Dünya Savaşı ve Ertesinde Avrupa Sinemasında Kaçırılmaması Gereken Filmler ve adım adım Amerikan Liderliğinin Öne çıkması

1.Dünya Savaşı ve sonrası sinema

1913:  “Tarte à la crème” Mack Sennet

1912-1914: İtalyan Péplumlari adı verilen savaş filmleri örnek ‘les derniers jours de Pompéi’ (Mario Caseri)

1914-1918: Louis Feuillade Gaumont’un Fantômas serisini

1914: İlk gerçek uzun metrajlı film olan ‘Le Mari de l’Indienne’, Cecil B. De Mille

1915-1916: David Wark Griffith ‘Naissance d’une nation’ ve ‘Intolérance’ filmleriyle Ku Klux Klan’i ovmuştur. Amerika’nın siyahilere karşı ayrımcı (segregist) bir yaklaşımda bulunduğu o dönemlerde film hiçbir eleştiri almamıştır. Hatta beyazlar tarafından desteklenmiştir. Film bugün incelendiğinde tamamen ırkçı ilan edilmesi gerekirdi. Film değişik açılar kullanılarak çekilen alternatif montaj tekniğini kullanmıştır. Bu filmde duyguyu daha içten yansıtabilmek için yakınlaşma uzaklaşma gibi kamera hareketleri arttırılmıştır.

1917: Charlie Chaplin’in yoksulluk hakkındaki filmi ‘L’émigrant

1917-1966: John Ford Western filmleriyle tanınır. Hollywood patronları tarafından da özellikle beğenilir ve tutulurdu. Hem çoğuyla da arkadaştı hem de onların koydukları tüm kurallara uyardı ve bütçeyi aşmazdı ancak bir süre sonra patronların istekleri doğrultusunda davrana davrana kendine has stilini kaybetti.

1917: Bolşevik ayaklanması ve Ekim devrimi

1917: Almanya’da, İngilizlerin Almanya karşıtı propagandasıyla savaşmak için General Ludendorff’un emriyle “l’Universum Film AG” kurulmuştur. Fritz Lang, Ernst Lubitsch et Robert Wiene, Friedrich Wilhelm Murnau böylece dogmaya başlamıştır.

1918: Almanya’da estetik arayışa girilerek dışavurumculuğun artması.

1919: Rusya’da Lenin sinemaları özelleştirdi ve belgeselleri propaganda aracı olarak kullandı.

1919: Hollywood’u dengeleyebilme arzusuyla ortaya çıkan bazı sanatçılar; Mary Pickford, Douglas Fairbanks, Charles Chaplin ve David Wark Griffith gibi ‘United Artists Corporation’ adi verilen kendi bağımsız şirketlerini kurmuşlardır.

1919: Kouléchov, Dovjenko, Poudovkine, Eisenstein, Room, Vertov, Kozintsev ve Trauberg Moskova’da ilk sinema okulunu açmışlardır. (VGIK)

1920 : Cecil B. De Mille Hollywood ile birlikte büyük yapıtlara imza attı.  ‘Le Voleur de Bagdad, Ben Hur’ gibi

1920-30: Les City Symphonies hayata geçti.

1920: ‘Le cabinet du dr Caligari’ isimli Robert Wiene imzasını taşıyan film, akıl hastalarını abartılı kontrastlarla ve dekorlarla anlatır. Ayrıca her bir dekor asimetrik ve tek tek elle hazırlanmıştır. Almanya sinemasındaki bu döneme ünlü gazeteci Lotte Eisner «écran démoniaque» yani “şeytani ekranlar” demiştir. Friedrich Wilhelm Murnau, Paul Leni, Wilhelm Dieterle ve Karl Freund, ABD’li bazı yönetmenler tarafından beraber çalışmak üzere davet edilirler. Bu fırsatı kullanarak Almanya’yı terk ederler.

1921: The Kid olarak bilinen Charlie Chaplin’in ahlaksal diğer bir filmi.

1921: ‘Folies de Femmes’, Erich Von Stroheim.

1922: ‘Nanouk l’esquimau’, Robert Flaherty tarafından yapılan ilk uzun belgeseldir. Etnokgrafik bir yapı içermesi dolayısıyla Hollywood’un ‘yıldız sistemine’ uymaz. Bir kürkçü firma tarafından sübvanse edilmiştir. O nedenle reklam filmi gibidir. Bu belgeselin ardından, belgesel prensipleri gündeme gelmiştir. Röportaj ve belgesel arasındaki farklar ortaya konmuştur. Buna göre röportajlar objektif ve yarı doğaçlama bir temel içerirken, belgeseller sübjektiflik ve doğruyu söylemek için kendi yalanlarını katmaya izin verilmesi olarak belirlenir.

1923: Abel Gance ‘La Roue’ isimli filmi sinemaya yeni bir ‘avant garde’ (yenilikçi) kimlik kazandırmıştır.

1923: Koulechov efektinin ilk kez kullanılması buna göre birbiriyle ilgisiz çekimleri montajlayarak izleyicide bunların bir bütün olduğu izlenimini elde etmeye çalışmıştır

1923: Wagner kardeşlerin kendi stüdyolarını kurmaları.

1924: “Entr’acte” Rene Clair. Dadaist bir dille burjuva sınıfına saldırır.

 1924: ‘Sherlock Junior’ Buster Keaton.

1925: Kinospravdas adi verilen Sovyet zaferlerini anlatan filmler arttı. Örnek olarak Sergei Eisenstein’in “Le Cuirassé Potemkine” isimli yapıtı 1905 Rus devrimini anlatan en ünlü filmidir. Eisenstein, ilk filmi La Grève’i 26 yaşında çekmiştir. Film bilimsel bir yaklaşım sergilenerek çekilmiştir. Kahraman yoktur. Aksine, kahramanlar gruplar ve topluluklardır. Amaç, izlerken eğlenmek değil eğitmektir.

1925: Les rapaces de Erich Von Stroheim.

1927: Rus devriminin 10. yılını anmak amacıyla Eisenstein ‘October’ isimli belgeselini piyasaya sürer.

1927: ‘Napoléon’ Abel Gance (6 saat), üç ayrı ekranın görüntüsünü senkronize ederek bir savaş alanı ortamını yansıtmıştır. 3 ayrı projektörün görüntüsü paralel montajlama tekniğiyle izleyenlere büyük bir geniş açı sunar.

1927: ‘La coquille et le Clergyman’ Germaine Dulac’in sürrealist filmi.

1927: Luis Buñuelve ve Salvador Dali’nin ‘Un chien Andalou’ filmi sürrealizme katkıda bulunmuştur.

1927-1950: Warner Kardesler Amerika’da, Vitagraph ve Bati Elektrik şirketleri ile sesli film yapma anlaşmaları imzalar. 1926 Don Juan filmindeki müzik, 1927 ‘le chanteur de jazz filminde’ annesiyle ana karakter Al Jolson’un sadece 2 dakikalık bir konuşması Warner’a büyük bir başarı kazandırmıştır.

1927-1966: Amerikan sinemanın Hays koduna geçiş çalışmaları 1927 yılında başlıyor. Bu kod, Amerikan Sinema Komitesi Başkanı William Hays’in adıyla anılır. Buna göre yazılı birtakım kurallar üretim koduyla katı bir Katolik bir kuruma sunulurdu. Oto sansür uygulanmış mı, uygulanmamış mı ona bakılırdı. Hollywood, 1937 yılında sıkı bir şekilde kodu uygulamaya başlamıştır. Apaçık göstermek yerine ima yöntemine geçilmiştir. Bu tarz filmler sinemaya zenginlik katmıştır.

1928: Walter Disney, Mickey Mouse stüdyolarını kuruyor.

1929: Ses senkronizasyonunun daha rahat sağlanması için 16’dan 24 imaja geçiş.

1929: Warner Bros, kendi ses sistemini oluşturuyor.

1929: ‘Les lumières de New York’ Bryan Foy. Sesin ilk kez baştan sona kullanıldığı filmdir. Sesin sinemaya gelmesiyle turnelerde dekor indirip kaldırmak bitmiştir. Yeni meslekler ortaya çıkmıştır. Örneğin, ses mühendisliği, dekoratör, dublör gibi. Sahneler kayıt disklerinde yeterli yer olmaması dolayısıyla kısaltılmıştır.

1929: “Oscar” ve ‘Academy of Motion Pictures Arts and Sciences’ A. Zukor (Paramount), Carl Laemmle (Universal) et L. B. Mayer (MGM) tarafından kurularak ilk Oscar’lar dağıtılmıştır.

1929-1931: 5 Büyük şirket en cok bütçeli A kategorisindeki filmleri yönetirken örneğin (Fox, Paramount, Metro-Goldwyn Mayer, R.K.O. et Warner Bros), Columbia ve Universal B serisindeki filmleri yönetmiştir (krizden bir sure sonra korku filmlerine Dracula, Fankestein gibi geçiş yapılır). Hollywood 1929 ekonomik krizine rağmen(‘le krach’ olarak da bilinir) 5,000 film üretmeyi başarmıştır. A ve B tipi seriler satılmış, ‘popcorn’ hayatımıza girmiştir. Bunlardan en önemlileri hayal satmak için kullanılan müzikallerdir. En öne çıkan isim Busby Berkeley (footlight parade gibi). 15 milyondan fazla ev kadını ya da işsizlere sinemalarda özel indirimler sağlanmıştır. Diğer birçok işsiz ise sinemalarda istihdam edilmiştir. 20th Century Fox müzikal komedilerde Universal ise fantastik gösterimlerde uzmanlaşmıştır. Columbia günlük insan yaşamlarına; Paramount öncü sanatçılara, MGM şık ve lüks içerikler gibi
teknik kaliteye; Warner Bros da sosyal drama ve gangster filmlerine yönelmiştir.

1930: ‘L’age d’or’, Luis Bunuel. Gangster filmlerinin öne çıkması.

1930: L’ange bleu de Joseph von Sternberg ile Almanya’nın sinemadaki altın sayfası kapanmış oluyor. Çünkü birkaç ay içinde Naziler basa geçiyorlar.

1930: İlk sinematek’in Viyana’da kurulması

1930-1940: Şiirsel realizm dönemi Fransa’da yaşanırken dışavurumculuk artmıştır. Realizm küçük insanların hayatlarındaki sosyo-ekonomik durumlarındaki güçlüklerden bahseder. Genel olarak bu donem pesimisttir. Örneğin, Jean Vigi ‘Atalanta’ filminde okulda ayaklanan çocukları anlatır. Jean Renoir (August Renoir’in oğlu) acı tatlı bir komediyi ‘La regle de jeu’ filmiyle sahneye taşır. ‘La grand illusion’ isimli filmiyle ise Nazi partisi propaganda bakanı Joseph Goebbels’in bir numaralı düşmanı haline gelir.