Türkiye ilk işlemci firması ile en karlı sektöre adım atıyor

ASELSEN ve Bilkent Üniversitesi, adı AB-MikroNano olarak belirlenen ilk çip firmasını hayata geçirdiklerini açıkladı. 30 milyon dolar yatırımla hayata geçirilen AB-MikroNano, savunma radarından elektrikli arabaya ve yüksek hızlı trenden 4G/5G telefonların geliştirilmesine kadar birçok alanda kullanılması planlanan çipler geliştirecek. Dahası, güneş ve hidroelektrik santralleri başta olmak üzere enerji sektöründe yeni nesil çipler sayesinde güç tasarrufu sağlanacak.

Türkiye’nin birçok alanda eşzamanlı gelişme gösterebilmek için çip teknolojisine eğilmesi, tek kelimeyle nokta atışı bir karar. Geç kalınmış olsa da atılacak adımları fazlasıyla kara dönüştürmenin bir yolu ise küresel çip sektörüne tedarikçi olarak girmek olacak.

Silikon olmadan cahil kalırsınız

Mobil cihazların beyni olan mikroişlemciler, akıllı telefon üretimi ele alındığında yarıiletken sektörünün uzun yıllar bir numarası olacak gibi görünüyor. Asya ülkeleri, 20’inci yüzyılda ekonomilerini şahlandıran çip sektörüyle, artan talep sayesinde ikinci baharı yaşamayı hedefliyor. Genel çerçeveden bakıldığında, Türkiye’nin çip sektörüne girmesinin mantıklı olduğunu Asya ülkelerinin geçmişine baktığımızda anlayabiliriz.

İlk olarak Japonya’nın 1970’te adım attığı sektöre 1980 ve 90’lı yıllarda sırasıyla Güney Kore, Tayvan ve Singapur giriş yaptı. Samsung ve Hyundai, Güney Kore’nin güçlü sanayisini çip üretimiyle iyice kalkındırırken, Tayvan TSMC ve UMC firmalarıyla yabancı firmaların tasarımı olan çipleri üretmeye başladı ve gelişmekte olan Asya ülkeleri arasında öne çıkmaya başladı.

En dikkate çarpan örnek ise 1990’ların sonunda Malezya’da yaşandı. Doğal kaynaklarıyla elde ettiği zenginliği teknoloji yatırımına dönüştürmeyi amaçlayan Sarawak eyaleti, 1996’da ilk çip fabrikasını kurdu ancak başarılı olamadı. 2001’de yapılan ikinci denemede, 1st Silicon adı verilen 1.7 milyar dolarlık çip fabrikası açıldı ve kısa zamanda iki tanesi daha inşa edildi. Kısa zamanda Asya’nın bağımlılığı haline gelen çipler, Türkiye gibi son kullanıcı ürünlerine yeni adım atmakta olan ülkelerin ihya olmasını sağladı.

1st Silicon’un 2001’de CEO’su olan Claudio Loddo, The Economist’e verdiği demeçte çip sektörünün önemini geniş açıdan özetlemeyi bildi: “Silikon gelişim getirir, geleceğin yatırımıdır… Eğer silikon olmazsa, insanlar aptal kalır.”

Çip üretimi neden bu kadar önemli?

Bu sorunun en güncel cevabı, elektronik cihaz kullanımının patlamış olması. Tüketici elektroniği üretiminin ne boyuta geldiğini anlamak için dünyanın en büyük ekonomisi Çin’e göz atmak yeterli. PCWorld’ün 2013 yılına ait verilerine göre, Çin tek başına 1.5 milyar akıllı telefon ve 340 milyon PC üretti. Statista’nın istatistikleri ise Çin’in Ocak-Ekim 2014 dönemindeki 1.4 milyara akıllı telefon ürettiğini gösteriyor.

Erişim kolaylığı ve düşen fiyatlar mobil cihaz piyasasındaki rekabeti büyük firmalar için iyice zorlaştırırken, çip piyasasına yatırım yapmak çok daha mantıklı bir hamle olarak beliriyor. Artan taleple, PC ve akıllı telefonlarda kullanılan DRAM ile mobil cihazlar ve dijital kameralarda kullanılan NAND flaş bellek çiplerinin üretimi de artışa geçti.

Elektronik cihaz üretimindeki patlamanı yanı sıra, Eylül 2013’te yaşanan bir fabrika yangını, çip piyasasının ne kadar hassas olduğunu da gözler önüne serdi. Güney Kore firması SK Hynix’in Çin’in Wuxi kentindeki fabrikasında çıkan yangın, bir hafta içinde bellek yongası fiyatlarını yüzde 42 artırdı. Normal üretime geçmesi en az bir ay süren SK Hynix fabrikasında 4 Eylül 2013’te yaşanan yangın, üretimi en az bir ay aksatırken, 1.60 olan 2 Gigabit DDR3 RAM fiyatı, birkaç gün içinde 2.27 dolara çıktı.

Sony, Dell ve Apple gibi devleri etkileyen yangın, mobil cihaz ve PC piyasasındaki çip talebinin ne kadar yüksek olduğunu gözler önüne serdi. Gelecekte yine ‘yanmak istemeyen’ elektronik üreticileri, aynı zamanda kar potansiyelini görerek piyasaya yatırım yapmaları gerektiğini anladı.

Samsung rotasını değiştirdi

Mobil cihaz ve televizyon seti üreticisi olarak tanıdığımız Samsung, çip piyasasına yaptığı yatırımı artırması gerektiğini anlayan ilk firmalardan biri. Güney Kore devi, 2020’ye yaklaşırken ağırlığını vereceği sektörü de bilgisayar ve mobil cihaz çipleri olarak belirlemiş durumda.

Akıllı telefon piyasasında düşük bütçeli ürünler sunan markalar nedeniyle fazlasıyla kan kaybeden Samsung, 2017’den itibaren dikkatini mobil cihazların ‘beynini’ üretmeye odaklayak. Toplam işletme karının yüzde 60’ını çip üretiminden elde Samsung, 14.7 milyar dolar yatırımla Pyeongtaek kentinde kurulacak en son teknoloji çip fabrikasını 2017’de faaliyete sokacak.

DRAM üretiminde dünyada bir numara olan Samsung, Çin ile yaşanan rekabette Güney Kore’nin lokomotifi olacak. 2015’te mikroçip üretiminden 56.8 milyar dolar gelir hedefleyen Çin, 2020’de 32-28 nanometre (nm) çipler başta olmak üzere bir numaralı üretici olmak istiyor.

Doğu Asya ülkeleri 2015’te sert bir rekabete hazırlanırken, Batılı firmalar işgücü ve dönüşüm maliyeti nedeniyle Doğu’nun gerisinde kalıyor. AMD’nin zar zor ayakta kalmayı başardığı sektörde tökezleyen bir diğer dev olan IBM, Ekim ayında tüm çip operasyonlarını Abu Dabi merkezli Globalfoundries’e bıraktı. 10 yıl boyunca IBM için 22, 14 ve 10 nm çipler üretecek olan Globalfoundries, 1.5 milyar dolar alacağı anlaşma kapsamında IBM’in patentlerine erişim hakkı da kazanacak. IBM’in ABD’deki tesislerini devralacak olan şirket, 5000 bin işçinin yükünü sırtlama karşılığında oldukça değerli teknik bilgi ve üretim gücüne ulaşacak ve küresel rekabete Ortadoğu damgası vuracak.

 

En güvenilir sanayi

World Semiconductor Trade Statistics raporlarına göre, küresel yarıiletken sektörü 2014’te 4.1 büyürken, bu oran 2014’te ise yüzde 4 olacak. İstikrarlı büyümenin temelinde ise tüm ülkelerin piyasaya olan güveni yatıyor.

Global Semiconductor Survey’in 2013’te 193 üretici genelinde yaptığı ankete göre, 2014’te en önemli çip sektörü yüzde 56 ile ABD, yüzde 55 ile Çin olarak gösterildi. Donanım ve son kullanıcı ürünlerinin merkezleri, tedarikçilerin de ana müşterisi olarak beklentileri karşıladı. Hindistan ve Güney Kore, yüzde 31 ile tüketicilerin en gözde üçüncü ‘piyasaları’ olarak belirdi ve biri son kullanıcı, diğer sanayi devi ülkeler tahminleri yine doğruladı.

Yarıiletken üreticilerinin gelecek üç yıl içinde en çok büyüyeceğini tahmin ettiği sektörler, Türkiye’nin önündeki potansiyeli de özetliyor: Mobil teknolojiler (yüzde 66), alternatif ve yeşil enerji (yüzde 63), sanayi (yüzde 62), otomotiv (yüzde 60), tıbbi ürünler (yüzde 55), kablolu iletişim (yüzde 55).

Grafen’e dikkat

Elektronik cihazların hafızası ve karar mekanizması olarak işleyen sayısız nano modülden meydana gelen mikroişlemciler, silikondan yapılan incecik yarıiletken levhalar üzerine yerleştiriliyor ve cihazlara monte ediliyor. Kalınlığı giderek incelen ve kısaca çip (veya mikroçip) dediğimiz levha, silikondan yapılıyor.

Ancak Samsung ve Nokia’nın başını çektiği grafen araştırmaları, 2015’ten sonraki dönemde teknoloji dünyasının çehresini değiştirebilir. Samsung’un üzerinde çalıştığı grafen alan etkili transistör (GFET) başarılı olursa, mobil cihazlar, bilgisayarlar ve giyilevilir cihazlar gibi birçok üründe silikon ortadan kalkabilir. Dahası, IBM ‘100 GHz’ işlemci hızındaki grafen CPU geliştirilmesi üzerine çalışıyor.

Kısaca, 1970’li yıllardan günümüze sağlam temellere oturmuş olan çip sektörü, silikonun yerini grafenin almasıyla takla atacak. Savunma, uydu, haberleşme, ulaşım ve enerji sektörlerinin yanı sıra mobil cihazlar için nm ölçekte çip geliştirmeye başlayacak Türkiye, grafeni de yakında takip etmeli. Aksi takdirde, zaten geç kalınan bir diğer teknoloji alanında yeterli teknik bilgi elde edilemeden sil baştan yapmak zorunda kalabiliriz.

Not: Bu makalenin orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

Gizlilik odaklı uygulama platformu geliyor

Kullanıcı bilgilerini şifreleyen Blackphone için hazırlanan uygulama platformu 2015’te hayata geçiyor. Platforma sadece güveliği onaylayan uygulamalar kabul edilecek.

Telefon görüşmelerinden metin mesajlarına kadar tüm işlemleri şifreleyerek gerçekleştiren Blackphone telefonları için hazırlanan uygulama platformu Ocak 2015’te hayata geçiyor. Blackphone CEO’su Toby Weir Jones, platforma konulacak uygulamaların çeşitli güvenlik testlerini geçmek zorunda olduğunu belirtti.

Donanım geliştiricisi Geeksphone ile şifreli iletişim teknolojileri geliştiren Silent Circle firmalarının geliştirdiği Blackphone, kullanıcı bilgilerinin casusluk yapılarak çalınmasını önlemek için akıllı telefonların tüm fonksiyonlarını şifreleyerek sunuyor.

Guardian’a açıklama yapan Jones, ‘lokasyon, e-posta ve sosyal medya bilgileri gibi verilere erişim sağlamak isteyen tüm uygulamaların denetimden geçeceğini ve bilgi toplama amacının sorulacağını’ belirtti.

İki ayrı telefon halinde gelecek

Kanadalı Graphite Software firmasının geliştirdiği ‘Spaces’ yazılımını kullanacak Blackphone, bu sayede sosyal ve iş amaçlı kullanılmak üzere iki farklı telefon özelliği sunacak. Kullanıcının sosyal ve iş hesabında yer alan uygulama ve bilgiler, diğer hesapta bulunmayacak.

Blackphone, BlackBerry’nin sunduğu güvenlik içeriğiyle, sadece son tüketiciler değil, kamu ve devlet kurumları tarafından da tercih edilen bir ürün haline gelmeyi amaçlıyor. Jones, Blackphone’un ağırlıklı olarak iş hayatında güvenliği ön plana çıkaran kullanıcılara pazarlanacağını, bu niş sayesinde diğer tüketicilerin de ilgisini çekebileceklerini belirtti.

Gizlilik konusunda tüketicilere gereken bilinçliliği kazandırmanın uzun bir süre alacağını belirten Jones, gelecekte güvenlik ve özel uygulamaların artacağını savundu.

Instagram 300 milyon kullanıcıya ulaştı

Fotoğraf ve video paylaşım platformu Instagram, 300 milyon aktif kullanıcıya ulaştığını açıkladı. Instagram böylece Twitter’ı geride bırakmış oldu.

Instagram, aktif kullanıcı sayısının 300 milyona ulaştığını açıkladı. Facebook tarafından Nisan 2012’de satın alınmasından bu yana en hızlı yükselen mobil uygulamalardan biri olan Instagram, Mart ayında 200 milyon kullanıcıya ulaşmıştı. Instagram, sadece altı hafta önce aktif kullanıcı sayısının 284 milyona eriştiğini duyurmuştu.

En popüler sosyal ağlardan biri haline gelen Instagram’ın kullanıcılarının yüzde 70’i, ABD dışındaki ülkelere ait. Her gün 70 milyon fotoğraf paylaşılan Instagram’da, hayata geçtiği Ekim 2010’dan bu yana paylaşılan toplam fotoğraf sayısı ise 30 milyara ulaştı. Instagram CEO’su Kevin Systrom, “İki arkadaşın hayali son dörtyıl içinde küresel bir topluluğa ulaştı” ifadesini kullandı.

Instagram’ın başarısı, satın aldığı mobil hizmetlerle gelirlerini katlayan Facebook’un da yüzünü güldürüyor. 1.35 milyar kullanıcısı bulunan Facebook’un mesajlaşma uygulamaları Messenger ve WhatsApp sırasıyla 500 ve 600 milyon kullanıcıya sahip.

Yeni etiketler gelecek

Instagram, ünlüler, markalar ve sporcular gibi tanınmış firma ve kişileri sahtelerinden ayırmak için 2015’ten itibaren doğrulanmış etiketler sunacak. Aynı yöntem Twitter’daki güvenilirliği artırmış ve Facebook da Mayıs 2013’te aynı yöntemi kullanmaya başlamıştı.

Instagram, sahte ve spam hesapların da önüne geçilmesi için yoğun bir çalışma başlatılacağını ve bu hesapların silineceğini açıkladı.

iOS uygulaması olarak hayata geçen Instagram, 3 Nisan 2012’de Android’e, Kasım 2013’te ise Windows Phone için sunulmuştu.

Üçüncü Richard mavi gözlüydü

Mezarı 528 yıl sonra ortaya çıkarılan İngiltere’nin ‘kayıp kralı’ Üçüncü Richard’ın DNA analizleri, bulunan kemiklerin krala ait olduğunu doğruladı. Analizler, Üçüncü Richard hakkında yeni bilgiler sundu.

İngiltere’nin savaş alanında ölen son kralı Üçüncü Richard’ın, iki yıl önce bulunan kayıp mezarından çıkarılan kemikler üzerindeki DNA analizi tamamlandı. Analizler, kemiklerin yüzde 99.999 oranında Üçüncü Richard’a ait olduğunu gösterdi.

Leicester kentinde bir otoparkın altında kalan Greyfriars katedralinin kalıntılarında bulunan mezardan çıkan bilgiler, kralın görünümü hakkındaki inanışları değiştirdi. İlk olarak omurga eğriliğine sahip olduğu doğrulanan Üçüncü Richard’ın, siyah saçlı değil ama sarışın olabileceği belirtildi. DNA analizleri, kralın en azından çocukluk döneminde sarı saçlı ve mavi gözlü olduğunu ortaya koydu.

Leicester Üniversitesi’nde genetik bilimci olan Turi King, ‘Üçüncü Richard’ın yüzde 96 olasılıkla mavi gözlü, yüzde 77 olasılıkla da sarışın olduğunu’ belirtti. King, saçların yaş ilerledikçe koyulaşmış olabileceğini söyledi. Elde edilen bulgular, günümüze erişen portreleri 25-30 yaş aralığında yapılmış olan Üçüncü Richard’ın propaganda amaçlı farklı resmedilmiş olabileceğini öne sürdü.

Yaşayan akrabaları bulundu

Elde edilen genetik verilerle oldukça kapsamlı bir araştırma yürüten bilim insanları, Üçüncü Richard’ın maternal DNA’sına sahip iki kişi tespit etti. Sadece anneden geçen mitokondriyal DNA (mtDNA), kralın uzak akrabası Michale Ibsen ile Yeni Zelanda doğumlu Wendy Duldig’de neredeyse mükemmel eşleşme gösterdi. Üçüncü Richard’ın sdece erkeklerde bulunan Y kromozomunu taşıyan akrabaları ise bulunamadı.

üçüncü rıchard çocukluğunda sarı saçlı ve mavİ gözlüydü

Nature Communications dergisinde yayımlanan araştırmada, Üçüncü Richard’ın mtDNA’sı, Avrupa’da yaşayan 26 bin 127 kişinin mtDNA’sıyla karşılaştırıldı. Anneden geçen DNA’nın izleri bulunmasına rağmen, Richard’ın aile ağacına bakılarak genlerini taşıyor olabileceği düşünülen beş kişide ise babadan oğula aktarılan genlere rastlanmadı.

Leicester Üniversitesi’nde tarihçi olan Kevin Schürer, Richard’ın erkek kardeşi Dördüncü Edward’ın iki oğlunu tahta çıktıktan sonra öldürdüğüne inanıldığını, ayrıca Kent kentinde gayri meşru bir çocuğu bulunabileceğini belirtti. Y kromozomu deşifre edilen Üçüncü Richard’ın, gelecekteki araştırmalarla akrabaları da ortaya çıkarılabilir. Ancak İngiliz Kilisesi’nin kazılara izin verip vermeyeceği bilinmiyor.

richard_III_inner

Son savaşında öldü

The Tudors dizisine ilham veren Sekizinci Henry’nin babası Henry Tudor ile Güller Savaşı’nda karşılaşan ve tahtını kaybeden Üçüncü Richard, İngiltere’nin savaş alanında ölen son kralı unvanını taşıyor.

Bosworth Field savaşında 10 savaş yarası alarak ölen Üçüncü Richard’ın, aceleyle Greyfriars Katedrali’nde açılan mezara göümüldüğü anlaşılmıştı. Üçüncğ Richard’ın Kendisine küçük gelen mezara gömüldüğü 1485 yılında 32 yaşında olduğuna inanılıyor.

Mobil ticaret Twitter ve Facebook’a taşınıyor

Sosyal ve dijital hayatlarımızın merkezine yerleşen mobil cihazlar, markaların tüketicilere erişmek için kullandığı ana kapı haline geliyor. Mobil cihaz adaptasyonunun ve mobil ticaretin önlenemez yükselişi, geleneksel alışveriş kültürünün yerini almaya hazırlanan sosyal alışverişin temellerini atıyor.

Alışveriş birçoğumuz için özel faaliyetlerden biri. Alacağımız ürünleri internetten veya kataloglardan inceliyor, mağazalarda deniyor ve sadece yakın çevremizin görüşünü alarak satın alıp almamaya karar veriyoruz. Bu süreçte akıllı telefonların sunduğu pratik çözümleri kullanarak ürün fotoğraflarını arkadaşlarımızla paylaşıp hızla görüşlerini alıyoruz. Mobil cihazların alışveriş kültüründe bugün mütevazi kalan bu duruşu, markaların giderek tüketicilere yakın olma arzusuyla fazlasıyla değişecek gibi görünüyor.

Mobil cihaz kullanımının sürekli artması, doğal olarak mobil ticaretin güçlenmesine ve sosyal ağlar ile şirketlerin gelirlerini artırması için büyük bir fırsat oluşmasını sağlıyor. Şirketlere ilk olarak reklam alanı sunarak mobil ticaretle yakınlaşmaya başlayan Facebook ile Twitter, bu adımlarına para transferi imkanı sunacaklarını açıklayarak devam etmişti. En son olarak, her iki sosyal ağın 2015’te ilk olarak ABD’de hayata geçmek üzere alışveriş tuşu sunacakları açıklandı.

Tek tuşla alışveriş

Sosyal alışveriş, mobil cihaz kullanıcılarını sosyal ağlar aracılığıyla doğrudan satın almaya hazır tüketicilere çevirecek. Akıllı telefonlar, sadece iletişim kurduğumuz, selfie çekip paylaştığımız, check-in yaptığımız cihazlar olmaktan çıkarak, dijital mağazalara dönüşecek. Bu değişimin en büyük özelliği, tek bir tıkla alışveriş yapabilmek olacak.

Tüketim kültürünü tehlikeli boyutlara taşıyabilecek olan sosyal alışveriş, sosyal ağ kullanıcılarının davranışlarını da belirgin şekilde değiştirecek. Alışverişi özeli olarak kabul edenler, artık almayı düşündükleri ürünleri sosyal ağlarda arkadaşlarıyla değerlendirecek, satın alımlarını paylaşacaklar. Kısaca, dinlediğimiz müziklerin, kahvaltı fotoğraflarının ve okuduğumuz haberlerin yanına artık satın aldığımız ürünler de eklenecek. Bir arkadaşınızın iki dakika önce satın aldığı ayakkabıyı görmek ne kadar önemli olacak bilinmez ama bu tür yenilikler mobil cihaz adaptasyonunun kaçınılmaz getirileri olarak belirecek.

Yıllardır deneniyordu

Facebook’un sıkıcı ve fazlasıyla karmaşık olduğunu birçoğumuz kabul ediyoruz. Global Web Index tarafından geçtiğimiz ay açıklanan rapor, 1.35 milyar kullanıcısı olan Facebook’un geride kalan altı ay içinde aktif kullanıcı sayısını sadece yüzde 2 artırabildiğini gösterdi. Gençlerin giderek daha az süre harcadığı Facebook, hızla gerisinde kaldığı Snapchat, Tumblr ve Pinterest gibi sosyal ağların yanında çabuk ihtiyarlamış gibi görünse de, mobil penetrasyon gücünü gelir elde etmek için çok iyi kullanıyor.

Gelir modelinin büyük kısmını mobil odaklayan Facebook, satın alınan fiziksel hediyelerin arkadaş listesindeki kişilere gönderilmesi projesiyle Ağustos 2012’de Karma adındaki genç firmayı satın aldı. Başarı göstermeyen proje, bir yıl sonra rafa kaldırıldı. Facebook’u sanal bir para birimi üzerinden e-ticaret platformuna dönüştürmeyi planlayan ‘Facebook Credits’ projesi de 2010 ve 2011’de denendikten sonra 2012’de iptal edildi.

Facebook gibi sosyal alışveriş projelerine erken başlayan Twitter, en son olarak Temmuz ayında Amazon ile geliştirdiği sosyal alışveriş projesini duyurdu. Kullanıcılar, #AmazonCart hashtag’iyle tweet atarak, belirttikleri ürünü Amazon.com üzerinden sipariş edebilecek. Deneme aşamasında olan proje, ne satın aldığını ifşa etmekten çekinmeyen kullanıcılar için pratik bir çözüm sunabilir.

Sosyal alışveriş interneti ele geçirmeye başladı

Her ne kadar teknoloji basınında Facebook ve Twitter öne çıksa da, internette birçok büyük sosyal alışveriş platformu hayata geçmiş durumda. Her biri farklı konsept ve alışveriş yöntemi sunan sosyal alışveriş sayfaları, uyumlu oldukları mobil işletim sistemlerinden işbirliği yaptıkları markalara kadar farklı stratejilerle tüketicileri mobil ticarete çekmeye çalışıyor.

Kısa sürede 300 bin mağaza ve 12 milyon ürüne erişen bir platform haline gelen Wanelo, kullanıcıların diğer kullanıcıları takip edebildikleri ve beğendikleri ürünlere göz atabildikleri bir sosyal ağ mantığına sahip. 11 milyon üyesi bulunan iOS tabanlı Wanelo, sipariş verilen ürünleri otomatik olarak takipçilerle paylaşıyor. Mobil uygulaması, Pinterest’e kıyasla alışveriş tuşu içeren Wanelo, bir tıkla alışveriş imkanı sağlıyor.

Wanelo’nun yanı sıra, dikkat çeken sayfalardan biri de WhereToGet. Alışveriş uygulamalarının ‘Shazam’ı olarak kabul edilen WhereToGet, algoritmalardan çok kitle kaynaklı çalışıyor. Kullanıcılar sokakta birisinin üzerindeki kıyafetin veya internette rastladıkları giysinin fotoğrafını paylaşarak, diğer kullanıcılardan aradığı markayı ve alışveriş yapabileceği mağazayı öğrenebiliyor. Kullanıcı aradığını bulduğu zaman, alışverişini tamamlayabileceği üçüncü parti bir siteye yönlendiriliyor.

İlk başarılı strateji Starbucks’tan

Sosyal alışveriş mantığını en iyi kullanan firma olarak beliren Starbucks, pratik satış yöntemi keşfetmenin yanı sıra müşterilerine faydalı bir kampanya sunmayı da başardı. ‘Tweet a Coffee’ adıyla 2013’ün sonunda hayata geçen kampanyada, birkaç ay içinde 180 bin dolarlık satış yapıldı.

Kullanıcılar, @tweetacoffee içerikli tweet gönderdikleri arkadaşlarına 5 dolarlık dijital hediye kartı armağan ettiler. Sempati toplayan yöntem, Starbucks’ın Twitter etkileşimini ve takipçisini artırırken, firmaya önemli bir Büyük Veri toplama şansı verdi. Kampanya süresince 54 bin müşterinin Twitter kimliğini kayıt eden ve kahve içme alışkanlıklarını öğrenen Starbucks, çok karlı bir analiz gerçekleştirmiş oldu.

Sosyal alışveriş istatistikleri güçleniyor

Wanelo ve WhereToGet’in öne çıktığı sosyal alışveriş platformlarını, Fancy, Fab, Polyvore, Luvocracy, OpenSky, Faveable, Ownza ve Etsy gibi uygulamalar destekliyor. Genişleyen sosyal alışveriş sektörü, küresel ekonominin en yeni ve dinamik kanallarından biri haline geliyor.

DigitasLBi firmasının Eylül ayı verilerine göre, ABD’liler arasında henüz yüzde 5 olan sosyal alışveriş oranı, gelecek yıl yüzde 20’ye fırlayabilir. Beklenti gerçekleşirse, sektörün değeri de bir anda 56 milyar dolara ulaşma potansiyeli var. Sosyal alışveriş sektörü, 2015’te en az 15 milyar dolarlık bir hacme göz kırpıyor. Sosyal ağ kullanıcıları bu sürece nasıl adapte olacaklarını gözden geçirmeye başlasa fena olmaz. Zira satın aldığınız çoraplar ertesi gün ofiste arkadaşlarınızın diline dolansın istemezsiniz.

Not: Bu yazının orijianli Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

2015’i yönlendirecek 10 teknoloji trendi

Kurumsal açıdan bulut bilişim, tüketiciler açısından da mobil cihaz alanında hızlı bir gelişime sahne olan 2014, yapay zeka, robotik, 3D yazıcılar ve Nesnelerin İnterneti gibi alanlarda da birçok yeniliğe sahne oldu. Sona ermek üzere olan bir yılın ardından, 2015’in teknoloji trendlerini ağırlıklı olarak var olan eksiklerden çıkarılan derler belirlemiş gibi görünüyor.

Araştırma şirketi Gartner, siber saldırıların bol olduğu, firmaların iş modellerini buluta odakladığı, tüketicilerin ise mobil cihaz ve uygulama sağanağına tutulduğu bir yılın ardından 2015’i belirleyecek trendleri sıraladı. Ekim ayı başında Orlando’da düzenlenen sempozyumda açıklanan trendler, eğlenceli değil ancak önemli bir dönüşüm sürecine girecek teknoloji dünyasının dikkat etmesi gereken unsurları sıralıyor.

Teknolojik gelişmeleri devletler ve firmalardan daha kısa zamanda yeteneğe dönüştüren hacker’lar, 2014’te düzenledikleri çok sayıdaki büyük çaplı saldırıyla özellikle güvenlik konusunda yapılması gerekenleri gözler önüne serdi. Hizmet altyapısıyla kurulan bulut sistemler, fazlasıyla ihlal edilen güvenlik bariyerlerinin ardından yeni yılda savunmayı öncelik haline getirecek. Sanayi dünyası 3D yazıcılara kapılarını ardına kadar açacak, iş dünyası ise bulut bilişim ve çevik yazılım alanında tüm hünerlerini ortaya koymaya çalışacak.

Eğer 2014’ten çıkarılan dersler iyi işlenirse, 2015’te geleceğin güçlü temeller üzerinde yükselen dijital dünyası inşa edilebilir. Bu temeller hangi unsurlara bağlı, Gartner gözüyle bakalım:

Bilgisayar tabanlı işlemler hayatın her yerine yayılacak

Mobil cihazların sürekli artan kullanım oranı, bireysel olarak kullanılmalarından ziyade karmaşık durum ve çevrelerde daha fonksiyonel hale gelmelerine yönelik ihtiyacı artıracak. İnternet tarayıcısı sunan, e-posta’lara erişim sağlayan, medya içerikleri oynatan, fotoğraf düzenlemesi ve daha birçok işlem yeteneği barındıran mobil cihazlar, iletişim ve işlem arasında anında geçiş yapabilen cihazlara dönüşecek.

Telefonlar ve giyilebilir cihazların büyüyen bilgi işlem ekosisteminin parçası olduğunu belirten Gartner, elektronik cihazların ve ekranların bir zamanlar baskın olduğu dijital çevrenin artık mobil kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılaşamaya odaklanacağını ifade etti. Bu süreçte IT organizasyonları internete bağlanabilen tüm tüketici cihazları üzerindeki kontrollerini kaybetmeye başlayacak. Dahası, tüketici tecrübesini artırmak için ürünlerin, süreçlerin ve hizmetlerin hazırlanışına odaklanan tecrübe tasarımı, daha fazla önem kazanacak.

Artan işlem güçlerine rağmen, farklı platformlarda çalışan çok çeşitli mobil cihaz olması, güvenlik hususunu da öne çıkaracak. Gartner, bireysel bulut hesapları ve küçülen veri merkezleri sayesinde tüketicilerin performans ve güvenlik alanındaki taleplerinin karşılanacağına inanıyor. Özellikler 2014’te birçok güvenlik açığı veren bulut hesapları, 2015’te güvenliğe fazlasıyla önem verecek.

Nesnelerin İnterneti yönetimi

İnternete bağlanabilenlerin yanı sıra, RFID (radyo frekanslı tanımlama), NFC (yakın alan iletişimi) ve QR kodlar dahil birbirleriyle iletişime geçerek bilgi üretebilen tüm cihazların yer aldığı ağı kapsayan Internet of Things (Iot), 2015’te firmalar için anlaşılması kolay stratejiler sunan bir kavram olarak önemini artıracak.

Gartner’a göre, veri akışlarının ve hizmetlerin her şeyin dijitalleştirilerek bir araya getirilmesi, dört kullanım modeline dayanıyor: Yönet, Paraya Çevir, İşlet ve Genişlet. Gartner, her bir modelin, kendisine ait ‘internete’ uygulanabileceğini belirtiyor. Firmalar, sadece varlıklar ve makineler olarak kısaltılabilecek IoT’nin sunulan dört modeli dengeleyebileceği düşüncesine düşmek gibi bir hata yapmamalı. Örneğin, kullanım başına ödeme modeli varlıklar (sanayi donanımı), hizmetler (telematik ölçümlerin yapıldığı araba sigortaları), insanlar (nakliyeciler), yerler ve sistemler (bulut sistemleri) için uygulanabilir.

3D yazıcılar

Zaman ve kaynak tasarrufu alanında çığır açan 3D yazıcılar, yerden uzaya kadar insanlığın en çok ihtiyacı olan makineler arasında yer alıyor. Tahminler, dünya genelinde 3D yazıcı nakliyatının 2015’te yüzde 98 artacağı yönünde. 2016’da ise nakliyatın ik katına çıkması bekleniyor.

Çeşitli sanayiler tarafından fazlasıyla talep edilen 3D yazıcıların üretim maliyetinin de düşük olması, sektörün önümüzdeki üç yıl içinde tavan yapmasını sağlayacak. Sanayi ve biyomedikal alandaki kullanımların yanı sıra, tüketici uygulamalarında da giderek yaygınlaşması, 3D yazıcıların günlük hayatımıza adapte olmasını kolaylaştıracak. Kusursuz tasarım, hızlı prototip geliştirme ve kısa süreli üretim imkanı sunan 3D yazıcılar, maliyet etkinliği sayesinde de 2015’le beraber altın yıllarına girecek.

Uluslararası Uzay İstasyonu’nda (UUİ) gönderilen 3D yazıcı da, yerçekimsiz ortamdaki ilk testler için kullanıyor. Uzayda nesne üretilmesi, Dünya’dan kaynak taşıma maliyetini azaltacağı gibi Ay, asteroid ve yeni gezegenlerdeki kolonileşmenin temelini atacak.

İleri seviye görünme analitikler

Birbirlerine entegre bilgi sistemlerinin ürettiği veri miktarı arttıkça, organizasyonlara giren ve çıkan dev yapısal ve yapısal olmayan veri havuzlarının matematiksel analizi de artacak. Gartner, ‘artık her uygulamanın aynı zamanda bir analitik uygulama olması gerekiyor’ çünkü artık devreye IoT’den gelen büyük miktardaki veri de eklenecek.

Şirketler, IoT’nin yanı sıra sosyal medya ve giyilebilir cihazlardan da gelen dev miktardaki veriyi en iyi nasıl filtreden geçirmeleri gerektiğini öğrenmek zorunda. Filtreden geçirilen doğru bilgilerin, doğru zamanda doğru kişiye ulaştırılması gerekiyor. Kısaca matematiksel analizler tüm bilgi işlemlerinin tabanında yatan bir unsur haline gelecek, aynı zamanda bir o kadar görünmez olacak.

Matematiksel analizleri mümkün kılan kaynağın Büyük Veri’nin kendisi olacak. Ancak Büyük Veri’yi işlemeden önce firmaların ilk olarak iş modelleri ve faaliyetlerini ilgilendiren ‘büyük soruları’ sorması ve cevaplandırması gerekiyor.

Kavram zengini sistemler

Doğru hedefe doğru bilginin iletilmesini sağlayan matematiksel analizlerle harekete geçecek olan bilgi, sistemlerin çevrelerini algılamasını ve doğru şekilde tepki vermelerini sağlayacak. Başta güvenlik sistemleriyle kendisini gösteren bu teknoloji, 2015’te yeni örneklerle gelişmeye devam edecek.

Kullanıcıdan gelen talebin içeriğini analiz edecek olan sistemler, talebe cevap verecek ve bilginin kullanıcıya nasıl aktarılacağını ayarlayabilecek. Sonuç olarak, günümüzde oldukça karmaşık olan bilgi işlem süreci fazlasıyla kolaylaşmaya başlayacak.

Akıllı makineler

Bilgi içeriğinin anlaşılmasın sağlayan derin analitik işlemler sayesinde akıllı makinelerin yer alacağı dünyanın ön şartları da oluşturulmaya başlanacak. Bu temele, sistemlere çevrelerini algılamalarında, öğrenmelerinde ve otomatik olarak karar vermelerinde yardımcı olacak gelişmiş sistemler de eklenecek.

Alıcıları sayesinde bilgiyi alan, matematiksel analizlerden geçiren ve nasıl tepki vereceğine karar veren sürücüsüz otomobiller, robotlar, kişisel görsel asistanlar ve akıllı danışmanlar hızla gelişmeye ve hayatımıza dahil olmaya başlayacak. 2015’ten itibaren hızla prototipleri ortaya çıkmaya başlayacak olan akıllı makineler, IT tarihindeki en karmaşık dönemlerden birinin de başlangıcını temsil edecek.

Bulut istemci teknolojisi

Bulut ve mobilde yaşanan dönüşüm, her türlü cihaza iletilebilen merkezi olarak koordine edilen uygulamaların büyümesini devam ettirecek. Bulutu esnek olarak ölçeklenebilen, self servis bilgi işlemciliği olarak yorumlayan Gartner, firmaların iç ve dış uygulamalarını bu yeni modele göre kuracaklarını belirtti. Gartner’ın tahmini, ağ ve genişbant maliyetlerinin istemci cihazlarının etkin kullanımını sağlayacak uygulamalar için kullanılacağı, koordinasyon ve yönetimin ise bulut merkezli olacağı yönünde.

Yakın zamanda bulut istemcilerin fonksiyonu içeriklerin ve uygulamaların çeşitli cihazlar üzerinde senkronize edilmesi olacakken, bir sonraki aşamada uygulamalar birçok cihazın eş zamanlı olarak kullanılmasına imkan verecek bir seviyeye ulaşacak. Günümüzde ikinci ekran kavramı, televizyonu mobil cihazlardan izleme veya mobildeki görüntüyü televizyonlara aktarmak olarak beliriyor. Gelecekte ise oyun, eğlence diğer uygulamalar sadece mobil değil, giyilebilir cihazların da dahil olduğu birçok ekranda var olabilecek.

2013’te buluta yapılan geçisin yüzde 60’ı mevcut uygulamaların buluta taşınmasından oluştu. Dönüşüm sürecindeki firmaların kamu hizmetleriyle uyumlu olarak buluta geçmesi de dikkat edilmesi gereken bir husus.

Yazılım esaslı uygulama ve altyapı kurulması

Gartner, uygulamalardan temel altyapıya kadar çevik programlamanın kullanılmasının, dijital dünyada gerekli olan esnekliğin sağlanması için şart olduğunu düşünüyor. Yazılım tanıma dayalı ağ yapısı, depolama, veri merkezleri ve güvenlik 2015 ile giderek öne çıkacak. Bulut hizmetlerinin ve uygulamaların düzenlenmesi ve fonksiyonlarına erişim yeteneği, daha zengin API’lar (uygulama programlama arayüzleri) aracılığıyla güçlenecek.

Gartner, bahsedilen esnekliğe dijitale iş dünyasına ulaşabilmek için bilgi işlem sistemlerinin statikten dinamik modellere kayacağını öngörüyor. Yeni modelleri etkin kılabilmek için ağdan uygulamaya kadar uzanan elementlerin bir araya getirilmesi ve düzenlenmesini sağlayacak kurallar, modeller ve kodlar hazırlanması gerekiyor.

Web ölçekli IT

Web ölçekli IT, bulut sistemlere geçiş yapmaya çalışan organizasyonların 2015’ten itibaren tanışacakları en önemli yeniliklerden biri olacak. Firmalar, Web ölçekli IT sayesinde organizasyon içinde büyük bulut hizmet sağlayıcılarının sunduğu kapasiteye erişebilecek.

Kısaca ‘küresel-sınıf bilgi işlem’ olarak da ifade edebileceğimiz Web ölçekli IT, birçok şirketin Amazon, Facebook ve Google gibi teknoloji devleriyle aynı planlama, uygulama ve üretme uygulamalarına ve altyapısına erişmelerine imkan verecek.

Gelişmesi belli bir süreç alacak olan Web ölçekli IT, donanım odaklı altyapılardan bulut odaklı ve yazılım tanımlı modellere dönüşmesiyle ortaya çıkacak. Zamanla geleneksel iş modellerini ve statik donanım altyapısını terk eden şirketler Ar-Ge ve operasyonlarını aynı çizgide birleştirmeyi başaracak. Bu şekilde uygulama ve hizmetlerin hızlı ve sürekli gelişimi sağlanmış olacak.

Risk tabanlı güvenlik ve bireysel korunma

Gartner, 2014’te sıkça duyduğumuz tembihlerden birini yapıyor: Dijital geleceğe çıkan tüm yollar güvenlikten geçiyor. Ancak güvenlik, gelişimi yavaşlatacak veya engelleyecek bir husus olarak kabul edilmemeli. Firmaların anlaması gereken, hiçbir zaman yüzde 100 güvenli bir dijital ortam yaratılamayacağı.

Şirketlerin güvenlik yaklaşımlarında önemli değişimler göstermesi beklenen 2015, daima risk bulunan dijital çevreye uyumlu güvenlik önlemlerinin ortaya çıktığına tanık olacak. Firmalar belli alanı kapsayan güvenlik önleminin yetersiz kaldığını anladıkça uygulamalara daha fazla rol vermeye başlayacak.

Güvenlik duvarlarının sadece bir parçayı teşkil edeceği yeni dönemde, güvenlik unsurları uygulamaların doğrudan içine yerleştirilmeye başlanacak. Devamlı test süreçleriyle, tehlikeyi kendi fark ederek bireysel önlem alabilen uygulamaların etkinliği de artırılacak.

2015’te tanık olacağımız daha küçük çaplı trendler ise şunlar:

– Video konferans gibi teknolojilerle önemi artan tabletlerin firmalar tarafından daha fazla kullanılmaya başlanması,

– Firmaların teknik destek alarak veri merkezlerini daha küçük ve etkin hale getirmesi,

– Enerji etkinliğinin artması ve 2017’de kurumsal disiplin haline gelmesi beklenen enerji yönetimine hazırlık sürecinin başlaması.

Akıllı asistanlar Siri ve Cortana hayatımızı yönetecek

Alarm kurmak, takvimde önemli günleri işaretlemek veya otobüs saatlerini kontrol etmek gibi işlemlerle günlük hayatımızı düzene sokan akıllı telefonlar, doğal olarak akıllı asistanlar da ilk kez karşılaştığımız cihazlar oldu. Mobil cihaz, internet ve Büyük Veri’nin hızlı gelişimi, sesli ve görsel asistan teknolojisinin de bir o kadar hızlı büyümesini sağlıyor. Apple Siri ile öne çıkan akıllı asistanlar, yakın gelecekte sadece akıllı telefonlarda değil, akıllı saatlerde, arabalarda ve evlerde kullanacağımız yardımcılarımız haline gelecek.

Akıllı asistanların ilk özelliği, mobil cihazların sunduğu ‘hayatı kolaylaştırmak’ fonksiyonunu daha da pratik hale getirmek olarak beliriyor. Kısaca, tuşlara basarak ve ekran kaydırarak yapılacak birçok işlem yerine, sesli komut ile istediğimiz hizmete erişim imkanı sunuluyor.  iPhone 4S ile 2011’de sunulan Siri ile bebek adımları atmaya başlayan sesli komut özelliği, Microsoft’un Windows Phone için geliştirdiği Cortana ile belirgin bir şekilde olgunlaştığını gösterdi.

Dünya Kupası maçlarını bile doğru tahmin etti

Ses teknolojisinin en yeni ve dikkat çekici ürünü olan Cortana, mobil cihaz kullanımını fazlasıyla kolaylaştırdığı gibi Büyük Veri’yle ne kadar inanılmaz şeyler yapılabileceğinin de göstergesi. Adını Halo serisindeki bir karakterden alan Cortana, üst üste sorduğunuz birkaç sorudan anlam çıkarabiliyor, bulunduğunuz bölgede sevdiğiniz yemeği sunan restoranların listesini çıkarıyor, takviminizi istediğiniz gibi düzenliyor ve uçak modunda bile komutlarınızı takip ediyor.

Microsoft’un Bing arama motorundan verileri çeken Cortana, 2014 Dünya Kupası’nda ABD’nin Belçika’ya kaybettiği maç dahil olmak üzere altı maçın sonucunu doğru tahmin etmeyi başardı. Takımların kondisyonu, maç saatindeki hava durumu ve takımların taraftar sayıları gibi birçok veriyi arama motorundan çeken Cortana, yaptığı doğru tahminlerle yapay zekanın Büyük Veri’yle neler yapabildiğini de gözler önüne serdi.

Cortana’nın yanı sıra Windows için geliştirilen Mitini, Android için geliştirilen Skyvi ve Siri ile uyumlu Iris gibi çok sayıda ses kontrolü uygulaması geliştirildi. Üçüncü parti geliştiriciler için önemli bir alan sunan ses teknolojileri, kullanıcı sayısının da artmasıyla bir gün özel doktorunuz, sekreteriniz, aşçınız ve diyetisyeniniz haline gelebilir.

Arabalar da akıllanıyor

Apple CarPlay ve Google Android Auto gibi geliştirilme aşamasındaki arayüzler, sesli ve görsel akıllı asistanların ilk önemli örnekleri olarak belirdi. Ancak giyilebilir cihazlar ve sürücüsüz otomobillerde olduğu gibi, Apple ve Google’ın başlattığı akımları her zaman daha iyiye götüren markalar mevcut. Akıllı asistan rekbetinde bu markalara en iyi iki örnek Jaguar ve Land Rover.

İki markanın geliştirdiği ve yeni modelleriyle birlikte sunulacak Smart Assistant içeriği, yapay zekanın temel özelliğini kullanıyor: Kendi kendine öğrenme.

Kullanıcının alışkanlıkları, hava durumu ve lokasyon bilgilerini sürekli işleyen Smart Assistant, böylece sürücüyü ve çevresini tanıyor. Sürücünün mobil cihazıyla senkronize olan akıllı asistan, gün içinde sırayla gidilmesi gereken yerleri hatırlatıyor, takvimdeki bilgilere göre yolculuklar öncesi trafik durumunu gözden geçirerek sürücüyü bilgilendiriyor. Dinlediğiniz müzik veya haberleri öğrenen akıllı asistan, yolcunuzu indirmenizin ardından otomatik olarak istediğiniz kanalı veya parçayı açıyor.

Kimlik tespiti yapabilen Smart Assistant, Auto Adaptive Cruise Control adı verilen içerikle sürücünün sürüş teknikleri ve manevralarını öğreniyor, görsel ön camında trafikteki sıkışıklığı, hava durumunu ve sürücünün ortalama hızları gibi bilgileri sunuyor.

İhtiyacınızı okuyan bir beyin

Mobil cihazlar ve araba örnekleri, akıllı asistanların hayatı çok daha kolaylaştıracağını ortaya koyuyor. Ancak bu sistemleri geliştiren firmaların tek amacı, hayatı daha da kolaylaştırmanın ötesine erişiyor. Akıllı asistanlar, ne zaman neye ihtiyacınız olduğunu anlayacak bir zekaya bir erişiyor.

Uzmanlar, ses ve görsel teknolojilerde yaşanan dönüşümle, hayatlarımızın 5-10 yıl içinde belirgin bir değişim göstereceğine inanıyor. Intel’den David Ginsberg’e göre, kullanıcıların kimliğini, bulunduğu yeri ve yaptığı işlemi anlayacak olan telefonlar, biz onlara sesli komut bile vermeden bize ihtiyacımız olan şeyi sunabilecek. Mobil cihazlar 7/24 ihtiyaçlarımızı karşılamak için çalışacak ve biz uyurken beğendiğimiz bir ceketin hangi mağazada satıldığını bulacak.

Esnek ve katlanabilen ekranların sunulması, akıllı asistanların kullanımda dönüm noktası olacak. İhtiyaçlarına göre ekran büyüklüğünü ayarlayabilmek, akıllı asistan arayüzlerinin giderek daha fazla kullanılmasına, elektronik eşyalardan arabalara kadar her yüzeyde artan biyometrik okuyucular ise asistanların bizleri daha iyi tanımasına yardımcı olacak. Böylece bir gün akıllı saatiniz, gözlüğünüz veya buzdolabınız size ne konuda bir kitap okumanız gerektiğini söylerse, sakın şaşırmayın.

Biletinizi ayırtmak için bir cümle yeterli

HTC One M8’in de önemli kozlarından olan Cortana fazlsıyla dikkat çekse de, Siri ekibinden ayrılan yazılımcıların kurduğu Viv Studios, sesli akıllı asistan teknolojisini bir adım öteye taşıyor.

Firmanın geliştirdiği Viv, geliştirilme aşamasında olsa da Siri ve Cortana’dan bir gömlek üstün. Viv, ‘2 Temmuz’da San Francisco’dan Charles de Gaulle havaalanına en ucuz bileti bul ve Pazartesi günü dönüş biletini ayarla’ talimatını yerine getirebiliyor. Çöpçatanlık sitesi Match.com, her gün yapılan 50 bin eşleşmenin başarıyla sonuçlanması için Viv’i kullanmaya hazırlanıyor. Viv, ilk tanışma için restoranı bulacak, restorana gideceğiniz araç için Uber’den araç ayarlayacak ve çiçek siparişi verecek.

Akıllı asistan yarışındaki Google Now’ın yöneticilerinden Vishal Sharma, ‘sevdiği yemeğe hangi içeceğin daha iyi gideceği’ sorusuna karşılık aklındaki cevabı alınca, Viv’in başarısı karşısında ağzı açık kalmış: “Böylesini beklemiyordum… Bu tür bir teknolojinin var olduğunu görmek isterim.”

Görsel ekranlar daha etkili olacak

Akıllı asistanlar sayesinde yakın gelecekte birçoğumuzun ağzının açık kalacağı kesin. Çünkü Viv bir kenarda dursun, akıllı asistanlar bir gün IBM’in geliştirdiği ve insan beyni gibi düşünmek için programlanan True North gibi çipler kullanabilir. Saniyede 46 milyar sinaptik işlem yapan bu çip ve benzerleri, Büyük Veri’yi mikro saniyeler içinde sizin sorunuzun cevabı olarak sunabilir.

Londra’nın Goldsmiths Üniversitesi’nden Dr. Chris Brauer, ‘doğal dili analiz ederek insan zihni gibi düşünebilecek’ teknolojinin, görsel asistanları beş yıl içinde hayatın bir parçası haline getireceğine inanıyor.

Görsel asistanlar, vücut bilgilerinizin yanı sıra psikolojik durumunuzu ekranda incelemenize, yiyeceklerin içinde bulunanları görmenizi sağlayacak. İnternete açılan kapı haline gelmesi beklenen görsel asistanlar, bilgisayar ve uygulama alanındaki dönüşümü de hızlandıracak.

Akıllı asistanlar hayatı kolaylaştırırken, insanları aynı zamanda yapay zekanın çevrelediği izole bir alana koyacak. Gerçek asistanlardan uzaklaşan insanlar, yapay zekanın üstüne eklendiği bir akıl seviyesine ulaşacak. Yaşanacak değişimin getireceği yeni davranışlara alışmak belki çok kolay olmayacak ama şurası kesin ki, hayatımızı yapay zeka yönetmeye başlayacak.

Güneş panelli ilk bisiklet yolu Hollanda’da kullanıma açıldı

Hollanda, yenilenebilir enerji alanında bir ilke imza atarak ilk güneş enerjili bisiklet yolunu hizmete soktu. Deneme aşamasındaki proje başarı gösterirse, Avrupa’nın en fazla bisiklet yoluna sahip ülkesi enerjisinin önemli bir kısmını bisiklet yollarından elde etmeye başlayabilir.

Avrupa’nın ilk güneş panelli bisiklet yolu, Amsterdam’ın Kormmenie banliyösünde bu hafta açıldı. Sadece 70 metre uzunluğunda olan ve gelecek yıl 100 metreye tamamlanacak olan yol, yenilebilir enerji alanında en yaratıcı fikirlerden biri olarak öne çıkıyor.

SolaRoad firmasının başını çektiği güneş panelli bisiklet yolu, gün boyunca elde edilen enerjiyi doğrudan enerji şebekesine aktaracak şekilde tasarlandı. Lego parçaları gibi birleştirilerek meydana getirilen yol, şu an için 3 hanenin elektriğini karşılayacak kadar enerji üretebiliyor. Hollanda, 2015 sonuna kadar devam edecek projeden istenen verim alınırsa 2016’dan itibaren bisiklet yollarını güneş panellerine çevirmeyi planlıyor.

Avantajları yatırımcıları cezbediyor

SolaRoad’un Hollanda hükümeti ve yerel firmalardan destek alarak inşa ettiği ilk bisiklet yolu tam 3.7 milyon dolara mal oldu. Ancak hem hükümet, hem de Hollandalı uzmanlar bisiklet yollarının ekonomiye fazlasıyla yararlı olacağını düşünüyor. Projeye geniş açıdan bakıldığında, artılar eksileri geride bırakıyormuş gibi görünüyor.

Smithsonian.com’a bilgi veren Hollanda’nın TNO araştırma enstitüsünden Sten de Wit, bisiklet yolu olarak kullanılacak güneş panellerinin çatılarda kullanılanlara oranla yüzde 30 daha az enerji üreteceğini, ayrıca Hollanda’daki yolların sadece yüzde 20’sinin güneş panelleriyle değiştirilebileceğini belirtti. Bu görünümde, yollara döşenecek güneş panelleri trafik ışıklarına, sokak lambalarına veya elektrikli araçlara enerji sağlamaya yeterli olabilir.

Güneş ışınlarını daha iyi bir açıdan göremiyor olsalar da, güneş panellerinin maliyetinde yaşanan hızlı düşüş, SolaRoad projesini destekleyen ilk faktör. İkinci etken, çatılardaki güneş panelleri sadece kullanıldıkları binaya elektrik sağlarken, güneş panelli yollar ortak bir şebekeye enerji gönderecek. Yolların yerleşim birimlerine de son derece yakın olması, elektriğin daha kolay ve etkin bir şekilde dağıtılmasını sağlayacak.

Mühendislerin dikkate aldığı bir diğer faktör, araba ve kamyon gibi araçların yola uyguladığı baskının, bisikletlerin binlerce katı olması. Bu durum, yaklaşık 355 bin kilometre uzunluğunda bisiklet yoluna sahip Hollanda da güneş panelli yol projesini teşvik ediyor.

Tüm yollar güneş paneline dönüşebilir mi?

Hollandalı mühendislerin üzerinde çalıştığı proje, yüzölçümü çok büyük olmayan bir ülke için bir gün gerçeğe dönüşebilir. Ancak benzer projeler üzerinde kafa yoran ABD’li mühendisler için bu o kadar kolay değil.

ABD’deki tüm asfalt ve beton yolların bir gün güneş panelleriyle değiştirilebileceğine inanan elektrik mühendisi Scott Brusaw’a göre, cevaplanması gereken birçok soru var. Birincisi, tır veya traktör gibi araçların cam yüzeyleri kırmasının nasıl engelleneceği. Diğer sorular ise panellerin nasıl yoğun trafikte sabit kalacağı ve kirlenen yolun nasıl yeterince güneş ışığı göreceği. Geleneksel yollara kıyasla desenli bir yüzeye sahip güneş panellerinin araç trafiğini nasıl etkileyeceği de ayrı bir soru.

ABD Federal Anayol İdaresi’nden beş yıl önce aldığı bütçeyle çalışmalara başlayan Brusaw, araçlar yaklaştığı zaman yolun beyaz şeritlerini yakan LED aydınlatma ve buz ile kar çözen otomatik sistem geliştirmeyi başardı. Panellerin 125 ton ağırlığa dayanmasını sağlayacak materyal de geliştiren Brusaw ve ekibi, saatte 130 km hızla ilerleyen bir aracın, desenli yüzeyde gereken sürede durabildiğini de hesaplamış.

Kitle kaynak sitesi Indiegogo’da yatırımcıların desteğini bekleyen Brusow, denemelere Idaho eyaletinde başlayacak. Anayollar ne kadar doğru bir hedef bilinmez ama her ülkede bisiklet yollarının artması yakıt tasarrufu, az trafik, temiz hava ve temiz enerji adına büyük önem taşıyor.

Not: Bu yazının orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

Çin, siber saldırılara dayanıklı kuantum ağ geliştiriyor

61398 gibi dünyanın en güçlü siber ordularına sahip olan Çin, agresif politikasına karşı misillemelere karşı koymak için dünyanın ilk kuantum şifreli bilgisayar ağını kurmak için çalışıyor. Daily Telegraph’ın verdiği bilgiye göre, Pekin ile Şanghay arasında yaklaşık 2000 km uzunluğundaki fiber optik bağlantı, kuantum şifreli anahtarlar ile korunacak.

Dünyanın ilk uzun mesafeli kuantum şifreli ağı, Çin’in finansal ve askeri bilgilerini ‘hacker saldırısı geçirmez bir kalkanla’ savunacak. 2016’da hizmete sokulması planlanan kuantum bilgisayar ağın, 2030 yılında küresel alanda aktif olacağı verilen bilgiler arasında.

Edward Snowden etkisi

Projenin başında yer alan isim Hefei kentindeki Çin Bilim ve Teknoloji Üniversitesi’nden (USTC) kuantum fiziği profesörü Pan Jianwei. Pan, Çin basınına yaptığı açıklamada projenin ‘Edward Snowden tarafından ortaya çıkarılan ABD Ulusal Güvenlik Dairesi (NSA) skandalının ardından belirdiğini’ ifade etti. Snowden’ın sızdırdığı bilgiler sonucunda sürekli siber saldırıya uğradıklarını anladıklarını belirten Pan, birçok donanımın ithal edilmesi nedeniyle Çin’in acilen kendi şifreleme teknolojisine ihtiyaç duyduğunu ifade etti.

95 milyon dolara mal olması beklenen kuantum ağı, Çin Merkez Askeri Komisyonu tarafından en çok destek gören projeler arasında. Kuantum ağının, her 10 bin kullanıcı için 16 milyon dolar ek bütçe gerektireceği tahmin ediliyor.

Tamamlandığında, kuantum ağının dünyanın en büyük bankası olan Çin Endüstri ve Ticaret Bankası’nın (ICBC) para transferlerini gerçekleştirmek için kullanılması bekleniyor. Ancak bu tür bir teknolojinin kritik bilgileri koruması gibi avantajlarının yanında dezavantajları da olacak.

Kendini dengeleyen sistem

Kuantum şifrelemenin en büyük avantajı, şifreli anahtarların fotonlardan oluşuyor olması. Fotonların deşifre edilebilmesinin tek yolu, elektromanyetik kuvvetin kuvvet taşıyıcıları olan temel parçacıkların ölçülebilmesi ki, bu oldukça düşük bir olasılık. Fotonlar aynı zamanda kuantum ağına yapılacak bir müdahalenin çok kolay tespit edilmesini de sağlayacak.

Teorik olarak ‘hacker geçirmez’ bir özellik sunsa da, kuantum ağı güvenlik açığa da içeriyor. Fotonların çok uzun mesafeler kat edememesi, Pekin ile Şanghay arasında kurulacak ağın devre düğümleriyle desteklenmesini gerektiriyor. Daily Telegraph’ın Pekin muhabiri Malcom Moore, kuantum ağının Nanjing gibi şehirlerin de yer aldığı dolambaçlı bir yoldan geçeceğini böylece iki şehir arasındaki 1200 kilometrelik mesafenin neredeyse 2000 bin kilometreye ulaşacağını belirtti. Söz konusu mesafede fotonların ilerlemesi için en az 20 devre düğümü gerekiyor. Bu devreler, kuantum ağında hacker’lara saldırı için fırsat verebilecek tek hedefler olarak beliriyor. Fotonların kısa mesafelerde hareket edebilmesi, kuantum ağların gelişim sürecini de uzatan en önemli etken.

Çin, başarısı şu an sadece tahminlere dayanan kuantum ağı ile siber savaşlarda önemli bir deney de gerçekleştirmiş olacak. 2014 sonu ile 2015 yazı arasında tamamlanması planlanan ve 2016 başında aktif olması beklenen kuantum şifreli ağ, internet güvenliğinde yeni bir sayfa açabileceği gibi siber savaşlardaki dengeleri de sarsabilir.

NSA de kuantum bilgisayar geliştiriyor

Profesör Pan, kuantum şifreli ağın hayata geçmesini takip eden yıllarda bulut sunuculardaki sıradan fotoğraflara kadar tüm verilerin yeni teknolojiyle korunma altına alınacağını belirtti. Çin’in kuantum şifreleme alanında gösterdiği ilerlemeyi ekonomik gelişmeye bağlayan Pan, Ar-Ge çalışmalarına yapılan yatırımın 2006-2007’de patlamasıyla bugünlere geldiklerini belirtti. Üniversiteden çıkan teknoloji, Kuantum İletişim Teknolojisi şirketi tarafından ticarete dönüştürülmeye başlandı bile.

Çin yeni teknolojisi üzerinde çalışırken, NSA de boş durmuyor. Her türlü şifreli kodu kırabilen bilgisayarlara sahip olduğu öne sürülen NSA’in, süper hızlı işlem kapasitesi sayesinde şifreleri kolayca çözebilecek kuantum bilgisayar geliştirdiği de iddia ediliyor. Yine de Çin’in en iyi hacker’larının yer alacağı çok sayıda siber saldırı testi gerçekleştireceklerini belirten Pan ise kuantum şifreli ağın testlerde başarı elde edeceğine inanıyor.

Benzerlerini geride bırakıyor

Çin’in sanayi, uzay-havacılık ve bilişim teknolojilerinde hız kesmeyen yükselişi, Batılı uzmanları etkilemeyi de başarıyor. Daily Telegraph’a konuşan Kanada’nın Waterloo Üniversitesi’nden Raymond Laflamme, “Çin sınırları zorluyor… İnanılmaz bir hızla ilerliyorlar. Dünyada başka hiçbir ülkenin bu kadar hırslı planları yok” ifadesini kullandı.

Pentagon’un özel Ar-Ge kurumu DARPA’nın Massachusetts eyaletinde kurduğu dahil, dünyada altı kuantum şifreli veri transfer ağı yer alıyor. Ancak bu ağların ölçeği Çin’in projesine oranla çok küçük kalıyor.

Profesör Pan, NASA’nın Los Angeles ve San Francisco arasında benzer bir ağ inşa ettiğini, Google ve IBM’in de bu alanda önemli yatırımlar yaptığını belirti. Ancak şurası kesin ki, Pan Çin hükümetinin güçlü ekonomik desteğine güveniyor.

Çin, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi olmanın verdiği kozları küresel arenada sergilemekten hoşlanıyor ancak ekonomi çarklarını döndüren kömürün her yıl ülkede 670 binden fazla insanı öldürdüğüne dikkat çekmek gerek.

Not: Bu makalenin orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

E-ticaret sunduğu hız ve güvenli alışveriş ile güveni veriyor

Türkiye başta olmak üzere e-ticaretin giderek güçlendiği coğrafyalarda internet üzerinden satışlar halen çok düşük seviyelerde geziniyor. E-perakendenin yüzde 10 civarında olduğu Kuzey Amerika’ya kıyasla, diğer kıtalar internetten alışveriş kolaylığına yeni yeni alışıyor. Küresel e-ticaret piyasasındaki değişime bakıldığında, kullanıcıların çevrimiçi ve mobil ödemeler sayesinde e-ticarete karşı giderek artan bir güven duyduğu görülüyor.

Firmalar için en büyük zorluklardan bir tanesi, fiziksel ürünü internet üzerinden incelemeyi tercih eden tüketicilerle etkileşime girmekten geçiyor. Her ne kadar internetten ürün incelemeyi tercih eden kullanıcı sayısı çok yüksek olsa da, satın alma adımından birçokları uzak duruyor. Firmaların müşterileri çevrimiçi alışverişe ikna etmelerinin yolu, kullanılan reklamdan ürünün kalitesine kadar birçok faktöre kadar değişse de, son yıllarda kendini gösteren en büyük husus güvenlik.

E-ticaret portalları dersini çalıştı

Analistlere göre, güven hususu sadece ödeme basamağından da oluşmuyor. Tüketiciler, alacakları ürünü kendilerine satacak firmanın güvenilirliğini birçok şekilde test ediyor. Ecommerce University tarafından belirlenen kritik faktörlerden bir tanesi, insanların web sayfalara değil, insanlara güvenmesi. Bu aşamada, birçok e-ticaret sayfası sayfalarında yöneticilerinin, mühendislerinin ve satış uzmanlarının yorum ve yönlendirmelerini içeriyor, ürünler hakkında yapılan ürünleri öne çıkarıyorlar.

Kalite aşamasında verilecek güvenin ardından, siber güvenlik en önemli sorgu unsuru olarak yerini alıyor. Hacker’ların para kazanmak amacıyla her türlü sanayiyi ve coğrafyayı hedef alan küçük-büyük çaptaki saldırıları, güvenlik firmalarını, bankaları ve çevrimiçi ödeme sistemlerinin fazlasıyla ders almasını sağladı.

Elektronik perakendecileri başta olmak üzere, birçok e-ticaret sitesi ödeme sistemlerini fazlasıyla geliştirdi. Ödeme seçeneklerinde beliren ve hem sitenin, hem de bankaların koruması altında gerçekleşen iki adımlı ödeme şekilleri, kullanıcılara kredi kartı bilgilerini endişe duymadan paylaşma imkanı sunuyor. Online kredi kartı ödemesi veya fastpay gibi ödemeler, hacker’ların mikro saniyeler içinde takip etmeleri ve çok büyük profesyonellik içeren saldırılar yapmasını gerektiriyor.

Firmalar, mobil cihazlar aracılığıyla da rahatça kullanılabilen ödeme şekillerinin yanı sıra, sayfalarının güvenliğini garantilemek adına önemli anlaşmalar yapıyor. Bir e-ticaret portalına girdiğiniz zaman gördüğünüz güvenlik yazılım firması logosu veya ödeme sistemlerine ait ibareler, işlemlerinizin ‘endişeyi ortadan kaldıracak seviyede’ koruma altında gerçekleşeceği güvenini veriyor.

İstatistikler güveni doğruluyor

ABD Ticaret Departmanı’nın verilerine göre, 2013’te ABD’de yapılan e-ticaret 263 milyar dolara olarak gerçekleşti. Statista verilere göre, bu sayının 2014 sonunda 304.1; 2018 sonunda 491.5 milyar dolara ulaşması bekleniyor. Bu değişimde en büyük pay sahibi ise şüphesiz kullanıcıların çevrimiçi ve mobil ödemelere olan güveninin artması.

Perakende yazılım danışmanlığı yapan Software Advice firmasından Craig Borowski, değişimi sürükleyen süreci özetliyor: “1990 ve 2000’li yıllarda veri güvenliği sebebiyle e-ticaret büyük risk altındaydı. Ancak bu durum ortadan kalktı. Çevrimiçi ödemelerde güvenliğin ciddi ölçüde artması, kullanıcıları daha güvenli gördükleri e-ticarete yönlendirirken, bu alanda uzmanlaşmalarını da sağladı. Dahası, artan güvenlik geçmişte hacker’ların elindeki neredeyse tüm kozları aldı.”

Hacker’ların elindeki kozları kaybetmesine, önemli iki örnekle bakalım: ABD’de 2013’te yaşanan iki saldırıda, Target zincirine ait 40 milyon ve Neiman Marcus Group’a ait 1.1 milyon kredi kartı verileri ele geçirildi. Saldırılarda sadece fiziksel alışverişlerde kullanılan kredi kartları etkilendiği için, çevrimiçi alışveriş yapan müşteriler zarar görmedi.

Mobil uygulama ve sosyal medya teşviki

Mobil cihazların sunduğu içerik ve fonksiyonların finans alanına kayması, kullanıcıların 2015’ten itibaren hızla geleneksel ödeme şekillerinden uzaklaşmasını sağlayacak. Yeni nesil ödemelere en iyi örnek olarak gösterilebilecek Apple Pay, tüm iPhone’ları bir dijital cüzdana dönüştürecek. ABD’de hayata geçen Apple Pay uygulaması için dünya genelinde 500 bankayla anlaşma yapıldığını belirten Apple, Kuzey Amerika’nın mobil cüzdan alanında da öncü olmasını sağlayacak gibi görünüyor.

Mobil ödemelerin tek aracı, Apple Pay, Google Wallet gibi araçlar veya PayPal gibi sistemler olmayacak. Facebook ve Twitter gibi sosyal medya devleri, doğrudan bu alanda hizmet eden araçlar haline gelecek. Facebook’un alışveriş tuşu sunacağını açıklamasından kısa bir süre sonra, Twitter’ın da Eylül’den bu yana çeşitli firma, banka ve ünlülerle satın alma tuşunu denediği ortaya çıktı. The Verge sitesinin verdiği bilgiye göre, satın alma tuşu yine ilk olarak ABD’de 2015’in ilk çeyreğinde sunulacak.

Buradan yola çıkarak, mobil ödemelerin ‘sosyal alıveriş’ sektöründe de bir patlama yaratacağını söyleyebiliriz. Sosyal alışverişin 2015’te 15 milyar dolar hacme ulaşması beklenirken, DigitasLBi araştırma firmasının CEO’su Tony Weisman, ‘ABD nüfusunun sadece yüzde 5’inin sosyal medya üzerinden alışveriş yaptığını ancak potansiyeli yüzde 20’ye işaret ettiğini’ belirtti. Sosyal ağ kullanıcılarını e-ticaret sayfaları gibi güvenlik alanında tatmin etmeleri halinde, sosyal alışverişinde e-ticaretle beraber zincirlerini kısa sürede kıracağı söylenebilir.

Asya e-ticaret patlamasının öncüsü olacak

eMarketer’ın Şubat ayında sunduğu rapora göre, küresel B2C satışları 2014’te yüzde 20.1 artarak 1.5 trilyon dolarlık hacme ulaşacak. Bu yükselişteki en önemli etkenler, gelişmekte olan piyasalarda artan çevrimiçi ve mobil kullanıcı sayısı, mobil ticaret satışlarının yayılması ve nakliyat ile ödeme opsiyonlarının genişlemesi olacak. Büyük markaların yeni uluslararası piyasalara açılmaları da mobil ödeme başta olmak üzere alternatif alışveriş tercihlerini destekleyecek.

E-ticaret sektörü, 2014’te bir ilke de tanık olacak. Mobil ve çevrimiçi ödemelere erişimin ve güvenin artması sonucu Asya-Pasifik bölgesi kullanıcıları e-ticaret harcamalarında ilk kez Kuzey Amerika’yı geride bırakacak. En büyük e-ticaret bölgesi haline gelecek Asya’da B2C satışları 525.2 milyar dolara ulaşarak 482.6 milyar dolarlık hacme ulaşması beklenen Kuzey Amerika’yı ikinci sıraya itmiş olacak.

Mobil ödemelerin başını çekeceği Asya-Pasifik e-ticaret piyasasının lideri ise beklendiği gibi Çin olacak. iPhone ile Apple Pay gibi yeni nesil ödeme olanaklarını da kullanmaya başlayacak Çin, 2017’ye gelindiğinde Asya-Pasifik’te harcanan her 10 dolardan 6’sını cebinden çıkaracak. Çin, 2016’da ABD’yi e-ticarette geride bırakmayı da başaracak.

Çin yanı sıra, Endonezya, Hindistan, Arjantin, Meksika, Brezilya ve Rusya gibi büyük nüfuslu ülkeler, internet kullanıcıları arttıkça e-ticaret hacmini de genişletecek. Yaşanan gelişmeler, Türkiye için de olumlu sinyaller veriyor. İnternet ve mobil cihaz kullanımının çok yüksek olduğu ülkemizde, e-perakendenin yeri geleneksel perakendeye oranla sadece yüzde 1’lik bir pay sahibi. Ancak kullanıcıların bilinçlenmesi, özellikle güvenlik alanında bilinçliliğin artması halinde Türkiye’deki aranın hızla kapacağını görülüyor. En azından, yabancı yatırımcıların büyük bir hevesle bu farkı kapatmak istediğini söyleyebiliriz.

Not: Bu yazının orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.