700 yıldır el ele tutuşuyorlar

Arkeologlar İngiltere’nin Leicestershire kentindeki antik St. Morrell tapınağına ait yeni kalıntılar ortaya çıkarıldı. Gün yüzüne çıkarılan bir mezarda, 700 yıldır el ele tutuşan bir çift bulundu.

Leicester Üniversitesi’nden arkeologlar, Leicestershire’da bulunan St. Morrell tapınağına ait yeni kalıntı ve antik eserler ortaya çıkardı. Kazılarda bulunan bir mezarda, 700 yıl önce el ele tutuşarak gömülmüş bir çift bulundu. Arkeologlar, 14’üncü yüzyılda hacıların uğrak yeri olan Hallaton köyündeki tapınakta yatan çifti birbirinden ayırmadı.

Sciencedaily sitesinin haberine göre, tapınak ve çevresinde yapılan dördüncü kazılar tapınağın ve içerdiği mezarlığın tam haritasını ortaya çıkardı. Bulgular, tapınağın bulunduğu yamacın en azından Roma döneminden bu yana kullanıldığını ortaya koydu.

Kim oldukları hakkında bilgi bulunmayan iskeletlerin yanı sıra, tapınağın duvarlarındaki sıvadan, çinilerle döşenmiş zemini, taş heykelleri ve pencerelerdeki bakıra kadar tüm detaylara ulaşıldı. 12 ve 16’ncı yüzyıla ait gümüş paralar, tapınağın yüzyıllarca kullanıldığına işaret etti.

Kayıp tapınağın mezarında el ele bulundular

Hristiyan hacılar olabilirler

Leicester Üniversitesi Arkeoloji Hizmetleri (ULAS) üyesi Vicki Score, “Bu bölgede yaptığımız eski kazılarda aynı mezara gömülmüş çiftler bulmuştuk. Ancak Hallaton’da çok iyi bir kilise bulunmasına rağmen tapınaktaki çiftin neden oraya gömüldüğünü anlayabilmiş değiliz. Bir ihtimal, çiftin gömüldüğü dönemde tapınağın özel bir öneminin bulunması olabilir.”

Araştırmacılar tapınağın hacılar tarafından kullanılmış olabileceğine değinerek, suçlu, hasta veya yabancıların da burada gömülmüş olabileceğini ifade etti. Tapınakta bugüne kadar bulunan 11 iskeletin tümünün Hristiyan geleneklerine göre gömüldüğü ve radyokarbon tarihleme analizlerinin 14’üncü yüzyıla işaret ettiği belirtildi.

Altında Roma döneminden kalan eşyaların gömüldüğü tapınağın bulunduğu tepenin, 2000 yıldır kutsal olduğuna inanılıyordu.

iOS 8 ile gelen tüm yeni içerik ve uygulamalar

Apple, ilk olarak WWDC konferansında özellikleri hakkında bilgi sunduğu yeni mobil işletim sistemi iOS 8’i sundu. Bir önceki versiyonuna göre birçok yeni özellik içeren iOS 8, gözlerden kaçırılmaması gereken içerik ve uygulamalara sahip.

Apple, yeni mobil işletim sistemi iOS 8’i yeni telefonlarının ABD’de satışa çıkmasından iki gün önce sundu. iOS 8, sesli mesajların ve videoların metin mesajlarını eklenmesine izin veriyor, iCloud üzerinden tüm iOS cihazları üzerinde veri paylaşımı şansı sunuyor, Aile Paylaşımı içeriğiyle cihazların kontrolünü artırıyor ve çoklu ekran özelliğiyle e-posta yazarken bir mesaja da cevap vermenize izin veriyor. Uzayıp gidecek listede dikkat çekici yeniliklerden biri, Android dünyasının bir numaralı klavye uygulaması SwitfKey’in de iOS 8 ile enetegre olması.

Apple kullanıcılarının karşısına çıkacak temel özellikler günlük yaşamda birçok kolaylık sağlayacak. Ancak iOS 8 sadece bir önceki versiyonun tüm noksanlarına yama atmakla kalmıyor, yeni ve tecrübeli kullanıcıların mobil cihazlarını keyifli ve pratik bir şekilde kullanmalarını sağlayacak önemli içerik ve uygulamalar yer alıyor. Bunlara kısaca değinmemiz gerek:

İçerikler:

Elle ışık ayarı: Kameranızla bir fotoğraf çekerken odaklanmak istediğiniz noktayı parmağınızla dokunarak seçtiniz. Ancak halen istediğiniz netliği alamazsanız, elinizle ışık ayarı da yapabileceksiniz. Odağı belirten çerçevenin yanında beliren güneş sembolünü yukarı veya aşağı çekerek, parlaklığı kontrol edebileceksiniz. Bu özellik, odaklanma esnasında parmağınızı basılı tuttuğunuz zaman aktif olan AE/AF otomatik odaklanma kilidiyle uyumlu çalışıyor.

Enerji tüketim kontrolü: iOS 8, hangi uygulamanın ne kadar güç harcadığını gösterecek. Ayarlar>Kullanım seçeneğinin altında belirecek olan batarya kullanımında uygulamaların 24 saatlik veya 1 haftalık enerji tüketimi görülebilecek.

Her detayı kaydedin: iOS’in Messages uygulamasında yer alan ‘detaylar’, yaptığınız konuşmalarda eklemiş olduğunuz tüm fotoğrafları ve videoları tek bir ekranda görmenizi sağlayacak. Göndermiş olduğunu fotoğraf ve videoların yanı sıra, detaylar ekranında aldığınız paylaşımlar da gösterilecek. Eğer arşivinizi silmediyseniz, bir nevi geçmişinizi gösteren arşiv uzayıp gidecek. Eğer bellekte yer açmak isterseniz, silmek istediğiniz bir paylaşımın üzerine tıklayıp sil komutu vermeniz yeterli.

Spotlight artık daha güçlü: Apple’ın iOS’e entegreli arama motoru Spotlight, iOS 8’de çok daha gelişmiş bir şekilde karşınıza çıkacak. Ana ekranı aşağı kaydırdığınız zaman belirecek olan arama çubuğu, Wikipedia kupürleri, önerilen siteler, iTunes ve App Store içerikleri, yerel filmlere ait bilgiler sunacak. Kullanıcısının beğenileri bilerek arama sonuçları sunacak olan Spotlight, aynı zamanda mesaj geçmişinizi, e-postalarınızı ve hatırlatıcı notları da arayabilecek.

Safari’ye RSS içeriği: Haber takip sistemi RSS, iOS 8’de pratik bir şekilde karşımıza çıkacak. En beğendiğiniz sitelerin RSS sistemine üye olduğunuzda, haberler Safari’nin Yer İmleri’nde yer alan Paylaşılanlar’da belirecek. RSS hizmetini aktif etmek için, istediğiniz siteye girecek, ardından Sık Kullanılanlar’a girerek ‘@’ sembolüne basmanız gerekiyor. Haber içeriklerini yeniden isimlendirme veya düzenleme imkanı ise bulunmuyor.

‘Hey Siri’: iOS 8’de sesli komut hizmeti Siri’yi aktif hale getirmek için ‘Hey Siri’ diyebilirsiniz. Siri’yi bu şekilde aktif etmek için içeriğin ayarlarındaki seçeneği aktif etmek yeterli olacak. Araba sürerken veya telefonunuz erişiminizden uzakta şarjda iken bu özelliği kullanabilirsiniz.

Masaüstü görünüm özelliği: Her mobil kullanıcı gibi bazı web sayfalarını mobil versiyonuyla beğenmiyor olabilirsiniz. iOS 8, Dolphin tarayıcı uygulamasından bildiğimiz seçeneğin aynısını kendisi sunuyor. Artık bir web sayfasını masaüstü versiyonuyla açabileceksiniz. Söz konusu özellik, Android’de ve hatta Chrome’un iOS versiyonunda da yer alıyor. iOS 8’de aktif etmek için URL/arama çubuğuna tıkladığınız zaman belirecek seçeneğe basmanız gerekiyor.

Web sayfasına spesifik arama yapma: iOS 8, birçok kullanıcının tek başına fark etmesi oldukça zor bir içeriğe sahip. Safari’nin ayarlarında ‘Hızlı Web Sayfası Araması’nı aktif ettiğiniz zaman, yapacağınız aramayı belli bir sayfaya yöneltebiliyorsunuz. Örneğin, sadece amazon.com veya IMDB içinde yapılacak bir arama başlatabileceksiniz.

Paylaşım tercihlerini sıralayın: Sosyal medya ile fazlasıyla haşır neşir olanlar için iOS 8 güzel bir içerik saklıyor. Bir paylaşım yapacağınız zaman, ‘daha fazla seçenek’ ikonun tıkladığınızda, paylaşım yapılacak sosyal medya ve uygulamaları sıralayabiliyorsunuz. Örneğin Facebook’u en üstte, altına Pinterest’i, en alta ise e-porta ve Twitter’ı koyabileceksiniz.

Medikal kimlik: Belki de iOS 8’in en önemli içeriklerinden bir tanesi, hayatınızı kurtarmaya yardımcı olacak Medikal ID. iOS 8’in sağlık uygulamalarıyla hiç ilgilenmeyecek olsanız bile, kan grubunuzu, sahip olduğunuz alerjiler veya hastalıklar hakkında bilgileri gireceğiniz tıbbi kimlik kartı, acil durumlarda inanılmaz işe yarayabilir. Acil durumda telefonunuzu kullanacak bir kişi, ekran kilitliyken acil arama seçeneğinden Medical ID’ye ulaşabilecek.

Uygulamalar:

Asana: Çalışma takımlarına görevleri düzenleme ve Asana dışındaki iş uygulamalarından yeni görevler belirleme imkanı veren iOS 8, görevleri tarihleri geldiğinde Uyarı Merkezi aracılığıyla bildirecek. Görevleri silmek için çöp kutusuna basmak yeterli olacak.

Box: Çalışanlar için bir diğer öne çıkan uygulama olan Box, iOS 8’de iWork gibi diğer uygulamalarda yer alan içeriklerin de kullanılabilmesini sağlayacak. Apple, iş uygulamalarını koordine ederek işlemleri daha da kolaylaştırmayı amaçlıyor.

Evernote: iOS 8, web sayfalarını, fotoğrafları ve belgeleri doğrudan Evernote’a aktarmanıza izin verecek. Ücretli kullanıcılar için oluşturulan ‘İlişkili Notlar’ içeriği, bir not yazarken hesabınızı tarayarak ilişkili notlar olup olmadığını arayacak.

Google Maps: iTunes’da yer alan bilgiye göre, Google Maps 3.2.1 versiyonu iOS 8 için ‘optimize edildi.’ Ne kadar optimum olduğuna karar vermek kullanıcılara kalıyor.

Longform: Longform, derin analiz içeren makalelere, kullanıcıların en beğendiği yazarları ve dergilere erişmelerini sağlayacak akıllı okuyucu olarak ifade ediliyor. Uygulamnın 2.0 versiyonu, internetteki içeriği filtreden geçirerek derinlemesine makaleleri karşınıza çıkaracak. Bedava olan uygulama iPad kullanıcıları için ideal görünüyor.

Microsoft OneNote: iOS 8 ile diğer uygulamaları kullanırken web sayfalarını, fotoğrafları ve dosya eklerini Microsoft’un not alma uygulamasına ekleyebileceksiniz.

Storehouse: Fotoğraf paylaşım platformu Storehouse, iOS 8 sayesinde Apple cihazlarında bulunan fotoğraf albümlerinden fotoğraf seçimini kolaylaştıracak. iOS 8 için hazırlanan versiyonun aynı zamanda ‘daha hızlı ve iyi bir tasarıma sahip olduğunu’ ifade ediliyor.

Not: iOS 8’i gözden geçirdikten sonra yükleme yapmaya karar verdiyseniz cihazınızı yedeklemeyi unutmayın: Ayarlar>iCLoud>Saklama/Yedekleme seçeneğinden ‘iCloud Yedekleme’yi aktif edin ve ‘Şimdi Yedekle’ye basın.

Lav dolu yanardağın içine girdi

İki ABD’li kaşif, dünyanın en tehlikeli aktif yanardağlarından birinin içine girdi. Kaşiflerden biri, yanardağın püskürmeye hazır lavlarını görüntüledi.

ABD’li kaşifler Sam Crossman ve George Kourounis, Vanuatu takımadasındaki aktif yanardağlardan birisine girdi. Kaşifler, ‘cehenneme açılan pencere’ olarak adlandırdıkları Marum Yanardağının içinde, binlerce derece sıNAklığa erişen lavlara yaklaştı.

San Francisco’dan Vanautu’ya uçarak Marum Yanardağı’nda dört gün kalan kaşiflere kılavuzlar Geoff Mackley ve Brad Ambrose eşlik etti.

Kourounis, Huffington Post’a yaptığı açıklamada, iki kez içine girerek çekim yaptıkları Marum Yanardağı’nın ‘yıllardır hayalini kurduğu bir yer olduğunu’ söyledi. Kaşif, yanardağın alevden çemberini 365 metreden görüntüleyen fotoğrafı Twitter’dan paylaştı.

Yanardağın içinde selfie çektirmekten de geri kalmayan Kourounis, yanardağın içine girmeyi ‘Everest’i tırmanmanın tersi’ olarak yorumladı. Aynı zamanda fırtına takipçisi olan Kourounis, geçmişte birçok riskli denemeye giriştiğini ancak Marum’un en riskli denemesi olduğunu söyledi.

Geleceğin kullanıcı arayüzüne ilk adım: Leap Motion

Dokunmatik ekranlar, sesli komut ve hareket algılayıcı cihazların ardından hayatımıza yavaşça dahil olan görsel gerçeklik, dijital dünyamızı kontrol etme yeteneğimizi yeniden tanımlıyor. Tüm bu teknolojileri yeni bir boyuta taşıyan Leap Motion teknolojisi, Gelecek Kullanıcı Arayüzü (FUI) ile donatılacak fütürist geleceğin temel eğitimi olarak karşımıza çıkıyor.

Iron Man filminin ana karakteri Tony Stark’ı milyarlık malikanesindeki laboratuvarında gördüğümüz sahnelerin değişilmez parçası, hepimizde büyük bir merak uyandıran elle kontrol sistemi. Sadece Iron Man değil, Johnny Mnemonic’ten bu yana Minority Report, The Matrix ve Captain America gibi sayısız bilim kurgu filminde gördüğümüz elle kontrol sistemi, geleceğin kaçınılmaz ve en merkezi teknolojilerinden biri olacak Gelecek Kullanıcı Arayüzü’nü (FUI) temsil ediyor.

FUI, insanın kendi geliştirdiği ve hayatını tamamen adapte ettiği dijital dünyayı maksimum etkinlikle kontrol etmesini amaçlayan bir teknoloji. Tony Stark gibi dev bir simülasyon platformu üzerinde beliren görüntüleri şekilden şekle sokmak, sayısız belgeyi incelemek, tasarımları büyütüp incelemek ve en basitinden olup bitenlere akıp giden pencereler içinde göz gezdirmek, bir gün gerçeğe dönüşecek. Ancak bu teknolojilerin hayata geçirmek ve amaçlandığı gibi kullanmak, kesinlikle filmlerde gördüğümüz kadar kolay olmayacak.

Gelecekte karşımıza ne çıkacağına dair ipuçları beliriyor

San Francisco merkezli Leap Motion firmasının geliştirdiği teknoloji, henüz yarısı internete bağlanmayan, bir o kadarı akıllı telefonla tanışmamış ve dokunmatik ekranlarla sürekli haşır neşir olmayan insanlık için ileri bir teknolojiyi temsil ediyor. Uzunluğu sadece 80 mm olan Leap Motion, dokunmatik ekran tecrübesinde bile henüz doygunluk yaşamamış olan tüketicilere bilgisayarlarını elle kontrol etme imkanı sunuyor. USB ile taktığınız cihazı gerekli uygulamalar aracılığıyla bilgisayarınıza uyumlu hale getiriyor ve fare veya klavye kullanmadan komut vermeye başlıyorsunuz.

Kısaca göz atıldığında, Leap Motion’ın son tüketiciye yönelik bir teknoloji olmadığı gayet iyi anlaşılıyor. Tersine, küçük cihaz geleceğin elle kontrol teknolojisi için bir başlangıç noktası. Kendisine özel uygulamalar içeren Airspace Store ile Leap Motion, FUI teknolojisini denemek isteyenlere oyun, müzik, harita, çizim ve medya alanında birçoğu paralı uygulama sunuyor. Prototip aşamasındaki cihaz, geliştiriciler için farklı bir tecrübe sunarken, görsel gerçeklik ile de uyumlu hale geliyor. Daha da önemlisi, geleceğimiz hakkında önemli ipuçları veriyor.

Sahip olduklarınız ile çalışın

Fütürist dünya hakkındaki kehanetleriyle birçoğumuzun aklında yer edinen Minority Report’ta ana karakter olan John Anderton, psişik özellikleri bulunan kardeşlerin vizyonlarını görsel ekranlardan izleyerek cinayetleri gerçekleşmeden önlüyordu. Vaktinin birçoğu hologram ve dijital ekranların önünde geçen Anderton, ellerine yaptığı işi kolaylaştırması için eldivenler takıyordu. Benzer eldivenleri Continuum ve Firefly gibi bilim kurgu dizilerinde veya Oblivion gibi yakın döneme ait filmlerde görmedik. Tüm bu yapımlar, aslında FUI teknolojisini hayal eden ve tasarlayanların fikirlerini aktardı. Amaç, sadece sahip olduklarımızla, parmaklarımızla çevremizdeki her şeyi kontrol edebilmek olarak belirtildi.

Leap Motion Windows veya Mac bilgisayarlarda tarayıcısı en hassas ayara kadar kontrol etmekten, Photoshop gibi yazılımlar üzerinde çalışmaya kadar birçok vaatte bulunuyor. Eldiven, gözlük veya hareket algılayıcı bir ek aksesuarın ihtiyacı olmadan FUI teknolojisini sunmayı amaçlayan Leap Motion, görsel gerçeklik harikası Oculus Rift ile uyum göstererek, 3D dünyada sadece parmak hareketlerimizle istediğimizi yapma olanağı vaat ediyor.

Eğitim başlıyor

Tony Stark’ı izlemek eğlenceli olabilir ancak kullandığı elle kontrol teknolojisi bir gün karşımıza çıkarsa onu yönetmek kolay olmayacak. Sayfaları çevirmek, bir belgeyi diğerlerinin arasından çıkarmak, bir pencereyi büyütmek, bir nesneyi taşımak, bir sayfayı kapatmak veya çöpe atmak gibi sayısız işlem, el ve kol hareketlerinde oldukça fazla kabiliyet gerektirecek. Dahası, Minority Report’ta John Anderton’u canlandıran Tom Cruise’un, kollarının ağrısından sürekli çekimlere ara vermek zorunda kalması dikkat edilmesi gereken bir nokta.

Tablet ve dizüstü bilgisayarınızın başında sadece el ve kol hareketleriyle Google araması yaptığınızı, bir sürü sayfada gezindiğinizi düşünün. Kollarınız bunu kaldırabilir mi? Bu sorunun cevabı hayır ve FUI teknolojisinde bu sorunun nasıl çözüm bulacağı da henüz kesin değil. Dahası, Engadget’ın da not düştüğü gibi Leap Motion ile bir Mac veya Windows PC’yi kullanmak çok kolay değil. Yine de araştırmacılar insanlığın yaptıkları her işte maksimum performans elde edebilmesi için FUI teknolojisinin kaçınılmaz olduğunu biliyor. Sebep ise psikolojide yatıyor.

[Leap Motion]

Daha fazla yaratıcılık, daha zorlayıcı tecrübe

Leap Motion’un sitesinde görüşlerine yer verdiği Macar psikoloji profesörü Mihaly Csikszentmihaly, insanlar optimum tecrübe elde ettikleri zamanlarda egolarını ikinci plana atıyor ve motivasyonun artışıyla çalışma hızı ve etkinliği artıyor. Sanat, spor, dans, hacking, müzik gibi akla gelen her alanda yapılan faaliyet optimum seviyede oldukça keşfetme ve yaratıcılık yeteneği de güçleniyor.

İnsanların yeni bir gerçeklik keşfettiği bu sürecin ortaya çıkması için gerekli olan ise gerçek bir ‘mücadele.’ Eğer bir yeteneklerimizi kullanacak bir fırsat, rekabet bulamazsak tembelleşiyor, mücadelenin gerisinde kalırsak gerginleşiyoruz. Ancak yeteneklerimizi sürekliliği olan bir mücadelede ortaya koyabilirsek devamı da geliyor.

[Leap Motion]
Leap Motion, yeteneklerimizin motivasyonla geliştiği tecrübelerden birini Xbox 360 serisi için geliştirilen Dance Central olarak gösteriyor. Ekrandaki hareketleri taklit eden oyuncular zamanla kendilerini geliştiriyor ve zorluk derecesi artıyor. Bu mantık, FUI teknolojisinin de esaslarından biri: Yaratıcılar ve tasarımcılar tecrübe arttıkça zorluk seviyesini de artırıyor. Yeni teknolojiye uyum sağlayan insanlar, daha üstün bir güç ve kontrol yeteneği kazanıyor.

Kısaca, Leap Motion’a sadece ‘günlük hayatımızı kolaylaştıran bir yenilik’ gözüyle bakmamız gerekiyor. Milyon dolarlık birçok fikir için kullandığımız bu tanım, FUI için fazlasıyla bayat kalıyor.

Not: Bu yazının orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

Avrupa uydularını yanlış yörüngeye gönderdi

Avrupa’nın geçtiğimiz hafta ateşlediği iki Galileo uydusunun yanlış yörüngeye oturduğu belirlendi. Yaşanan hata, Avrupa Birliği (AB) için büyük önem taşıyan Galileo projesini aksatabilir.

AB ve Avrupa Uzay Ajansı (ESA) işbirliğiyle başlatılan 5 milyon Euro’luk Galileo küresel navigasyon uydu sistemi (GNSS) sistemi, geçtiğimiz hafta yapılan ateşlemede büyük bir darbe almış olabilir.

Avrupa ülkelerinin Rusya merkezli GLONASS ve ABD merkezli GPS sistemlerinden bağımsız olarak kurmak istediği yüksek hassasiyetli konumlama sistemi kapsamında, geçtiğimiz hafta Fransız Guyanası’ndan Dorea ve Milena adlı iki uydu ateşlendi.

Soyuz roketiyle sorun yaşamadan atmosfer dışına çıkan uydular, roketten ayrılmalarının ardından belirlenen yörüngenin aksine hareket etmeye başladı.

AB için yörüngeye uydu ateşlemekle sorumlu olan Arianespace firmasının web sitesinde yer alan bilgiye göre, iki uydunun yarı büyük eksen mesafesi 29,900 kilometre olacak şekilde 55 derecede konumlanmasın gerekiyordu. Ancak uydular yarı büyük eksen mesafesi 26,200 kilometrede 49.8 derecede hareket etmeye başladı.

‘Avrupa’nın Galİleo uydu sİstemİ darbe aldı’

Belirlenen bütçe aşıldı

Arianespace, ESA ve Avrupa Komisyonu ile uydularda yaşanan sorunun tespit edilmesi için soruşturma başlattı. Arianespace CEO’su ve Başkanı Stephane Israel, ‘bağımsız bir komitenin soruşturma yapacağını ve Soyuz ile ateşlemelere sorunsuz bir şekilde devam edebilmek için sorunların tespit edileceğini’ söyledi.

Dorea ve Milena’nın, roketten belirlenenden farklı bir zamanda ayrıldığı ve bu yüzden yanlış yörüngeye oturduğu düşünülüyor. Galileo projesi bugüne kadar yaşanan sorunlar ile gecikme yaşamış ve belirlenen bütçe aşılmıştı. Yaşanan en son sorunun ardından, projenin 2017’ye sarkabileceği belirtildi.

‘Modüler akıllı telefon’ çağı başlıyor

Akıllı telefon uygulamaları, bir zamanlar sadece arama yapmak ve metin mesajı çekmek için kullandığımız cep telefonlarını çok fonksiyonlu cihazlar haline getirdi. Google’ın ödüllü yeni projesi ‘Ara’ ise yazılımlardan sonra telefonlara fiziksel alanda da çağ atlattırmayı amaçlıyor.

Akıllı telefonlar birer MP3 çalar ve fotoğraf makinesi olma özelliklerini sunmaya başladıkları günden bu yana renkli ekranları ve güçlü işlemcileriyle birer el konsolu ve küçük bilgisayara kadar her türlü işlevi göstermeye başladılar.

Yakın zamanda ortaya çıkan iki proje ise gelişen teknolojiyi kompakt bir tasarımda sunan telefonları değiştirmeyi ve donanım ile yazılım alanındaki limitleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

Karşımıza ilk olarak ‘Phonebloks’ adı verilen projeyle çıkan modüler telefon fikri, birkaç ay önce Google’ın açıkladığı yeni bir projeyle hız kazandı. Project Ara, tıpkı Phonebloks’ta olduğu gibi parçaları değiştirilebilen akıllı telefon geliştirilmesini amaçlıyor.

Phonebloks, zamanın gerisinde kaldığı veya sadece tek bir parçası bozulduğu için kullanım dışı kalan akıllı telefonların neden olduğu elektronik çöplüğü azaltma hedefiyle yola çıktı. Bu kapsamda, bloklardan oluşan telefonun bozulan parçası yenilenebileceği gibi, blokların yerleri değiştirilerek tasarım da esnek hale getirilecek.

Sosyal medyada 380 binden fazla destekçi toplayan proje, akıllı telefon sanayisine geri dönüşüm alanında büyük bir ders verebilir. Ancak Google, çevreciliğin ötesine gidecek bir devrim peşinde.

Yazılımları artık donanım yönetecek

Akıllı telefonları yepyeni cihazlara dönüştürecek Project Ara’nın arkasında radikal bir düşünce yatıyor. Bu düşünce, yazılımların değil, donanımın yeni uygulama devrimini başlatacağı. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, yazılımların artık Lego parçlarına benzeyen modüllerle temsil edilecek olması.

Daha iyi bir kamera veya bellek mi istiyorsunuz? Telefonunuzu kapatmaya bile gerek kalmadan ilgili parçayı değiştirebileceksiniz. Donanımda yaşanacak bu değişim, geliştiricilere de yepyeni kapılar aralayacak.

Örneğin, telefonuzdaki parçalardan bir tanesi tarayıcı, mikroskop, kredi kart okuyucu, kızılötesi kamera veya nabız olarak kullanılabilecek. Medikalden iş hayatına kadar birçok işlev sunacak değiştirilebilir parçalar, geliştiriciler için de yeni bir sayfa açacak.

google-project-ara_002

Dış iskeletli telefon

Ara platformu, mobil teknolojilerde entegre devrelerin bağlantısı sağlamak için kullanılan yüksek hızlı arayüz teknolojisi MIPI UniPro kullanıyor. Bu esnek enerji plaftormunun üzerinde ise telefonu oluşturacak modüllerin mekanik bağlantısını sağlayacak alüminyum bir çerçeve yer alacak.

‘Endo’ adı verilen ve bir dış iskelet gibi düşünebileceğimiz çerçeve Mini (45×118 mm); Medium (68×141 mm) ve Large (91×164 mm) olmak üzere üç farklı boyuta sahip olacak. En büyük boyut, kısaca bir phablet kadar büyük diyebiliriz.

Kullanıcılar, birden fazla Endo kullanabilecek. Böylece modüllerinizi yerleştireceğiniz dış iskelete göre telefonunuz standart bir akıllı telefona veya phablete dönüşebilecek. Modüllerin elektromıknatıslar sayesinde muntazam bir şekilde tutturulacağı Ara, dönüşüm sürecini de pratik kılacak.

3D yazıcıdan çıkan özel sipariş

Akıllı telefonları alışılmışın dışında bir hale sokmak, tabii ki bazı zorluklar da doğuracak. Google, ağırlık, batarya kapasitesi ve kalınlık gibi temel fiziksel özelliklerde yüzde 25’lik bir ‘gerileme’ olabileceğini düşünüyor. Ancak yepyeni bir kullanıcı tecrübesi sunacak Ara telefonların zamanla bu sorunu da aşması bekleniyor.

Dahası, Google Ara telefonları son tüketiciye özel sunmayı hedefliyor. İnternetten siparişi verilebilecek telefonlar rengi, deseni ve hatta materyali 3D yazıcıda özel üretimle teslim alınabilecek.

Elektronik çöplükler tarih olabilir

Google Project Ara ekibi, 2014’te bir dizi alfa ve beta Modül Geliştirici Kiti (MDK) üzerinde çalışacak. Geliştirecekleri modüllerle Project Ara’ya dahil olmak isteyen ekipler, en geç 30 Eylül’e kadar projelerini teslim etmek zorunda. Birinci gelen ekibi, 100 bin dolarlık ödül bekliyor.

Project Ara, ilk prototiplerini ise 2015’in başlarında sunmayı hedefliyor.

Phonebloks projesi kapsamındaki araştırmalar, sadece Birleşik Krallık’ta her yıl 15 milyon kişinin telefonunu yenilediğini gösteriyor. Neredeyse tamamı kullanılabilir olan ‘eskiye çıkmış’ telefonlar, kullanılabilir elektronik atıklar haline geliyor.

Başarılı olmaları halinde, Phonebloks ve Project Ara sadece elektronik israfı ciddi ölçüde azaltabilir. Dahası, son tüketicinin donanım bilgisi ve kullanımını üst seviyeye çıkaracak yeni bir döneme girebiliriz.

Google ‘modüler akıllı telefon’ çağını başlatıyor

Akıllı telefon uygulamaları, bir zamanlar sadece arama yapmak ve metin mesajı çekmek için kullandığımız cep telefonlarını çok fonksiyonlu cihazlar haline getirdi. Google’ın ödüllü yeni projesi ‘Ara’ ise yazılımlardan sonra telefonlara fiziksel alanda da çağ atlatmayı amaçlıyor.

Akıllı telefonlar birer MP3 çalar ve fotoğraf makinesi olma özelliklerini sunmaya başladıkları günden bu yana renkli ekranları ve güçlü işlemcileriyle birer el konsolu ve küçük bilgisayara kadar her türlü işlevi göstermeye başladılar.

Yakın zamanda ortaya çıkan iki proje ise gelişen teknolojiyi kompakt bir tasarımda sunan telefonları değiştirmeyi ve donanım ile yazılım alanındaki limitleri ortadan kaldırmayı amaçlıyor.

Karşımıza ilk olarak ‘Phonebloks’ adı verilen projeyle çıkan modüler telefon fikri, birkaç ay önce Google’ın açıkladığı yeni bir projeyle hız kazandı.Project Ara, tıpkı Phonebloks’ta olduğu gibi parçaları değiştirilebilen akıllı telefon geliştirilmesini amaçlıyor.

Phonebloks, zamanın gerisinde kaldığı veya sadece tek bir parçası bozulduğu için kullanım dışı kalan akıllı telefonların neden olduğu elektronik çöplüğü azaltma hedefiyle yola çıktı. Bu kapsamda, bloklardan oluşan telefonun bozulan parçası yenilenebileceği gibi, blokların yerleri değiştirilerek tasarım da esnek hale getirilecek.

Sosyal medyada 380 binden fazla destekçi toplayan proje, akıllı telefon sanayisine geri dönüşüm alanında büyük bir ders verebilir. Ancak Google, çevreciliğin ötesine gidecek bir devrim peşinde.

Yazılımları artık donanım yönetecek

Akıllı telefonları yepyeni cihazlara dönüştürecek Project Ara’nın arkasında radikal bir düşünce yatıyor. Bu düşünce, yazılımların değil, donanımın yeni uygulama devrimini başlatacağı. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, yazılımların artık Lego parçlarına benzeyen modüllerle temsil edilecek olması.

Daha iyi bir kamera veya bellek mi istiyorsunuz? Telefonunuzu kapatmaya bile gerek kalmadan ilgili parçayı değiştirebileceksiniz. Donanımda yaşanacak bu değişim, geliştiricilere de yepyeni kapılar aralayacak.

Örneğin, telefonuzdaki parçalardan bir tanesi tarayıcı, mikroskop, kredi kart okuyucu, kızılötesi kamera veya nabız olarak kullanılabilecek. Medikalden iş hayatına kadar birçok işlev sunacak değiştirilebilir parçalar, geliştiriciler için de yeni bir sayfa açacak.

Dış iskeletli telefon

Ara platformu, mobil teknolojilerde entegre devrelerin bağlantısı sağlamak için kullanılan yüksek hızlı arayüz teknolojisi MIPI UniPro kullanıyor. Bu esnek enerji plaftormunun üzerinde ise telefonu oluşturacak modüllerin mekanik bağlantısını sağlayacak alüminyum bir çerçeve yer alacak.

‘Endo’ adı verilen ve bir dış iskelet gibi düşünebileceğimiz çerçeve Mini (45×118 mm); Medium (68×141 mm) ve Large (91×164 mm) olmak üzere üç farklı boyuta sahip olacak. En büyük boyut, kısaca bir phablet kadar büyük diyebiliriz.

Kullanıcılar, birden fazla Endo kullanabilecek. Böylece modüllerinizi yerleştireceğiniz dış iskelete göre telefonunuz standart bir akıllı telefona veya phablete dönüşebilecek. Modüllerin elektromıknatıslar sayesinde muntazam bir şekilde tutturulacağı Ara, dönüşüm sürecini de pratik kılacak.

3D yazıcıdan çıkan özel sipariş

Akıllı telefonları alışılmışın dışında bir hale sokmak, tabii ki bazı zorluklar da doğuracak. Google, ağırlık, batarya kapasitesi ve kalınlık gibi temel fiziksel özelliklerde yüzde 25’lik bir ‘gerileme’ olabileceğini düşünüyor. Ancak yepyeni bir kullanıcı tecrübesi sunacak Ara telefonların zamanla bu sorunu da aşması bekleniyor.

Dahası, Google Ara telefonları son tüketiciye özel sunmayı hedefliyor. İnternetten siparişi verilebilecek telefonlar rengi, deseni ve hatta materyali 3D yazıcıda özel üretimle teslim alınabilecek.

Elektronik çöplükler tarih olabilir

Google Project Ara ekibi, 2014’te bir dizi alfa ve beta Modül Geliştirici Kiti (MDK) üzerinde çalışacak. Geliştirecekleri modüllerle Project Ara’ya dahil olmak isteyen ekipler, en geç 30 Eylül’e kadar projelerini teslim etmek zorunda. Birinci gelen ekibi, 100 bin dolarlık ödül bekliyor.

Project Ara, ilk prototiplerini ise 2015’in başlarında sunmayı hedefliyor.

Phonebloks projesi kapsamındaki araştırmalar, sadece Birleşik Krallık’ta her yıl 15 milyon kişinin telefonunu yenilediğini gösteriyor. Neredeyse tamamı kullanılabilir olan ‘eskiye çıkmış’ telefonlar, kullanılabilir elektronik atıklar haline geliyor.

Başarılı olmaları halinde, Phonebloks ve Project Ara sadece elektronik israfı ciddi ölçüde azaltabilir. Dahası, son tüketicinin donanım bilgisi ve kullanımını üst seviyeye çıkaracak yeni bir döneme girebiliriz.

Not: Bu yazının orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

Baidu ve Google arasındaki arama motoru rekabetinde kim önde?

Dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi Çin, Batılı firmalara getirdiği yasaklarla internet ve elektronik piyasasındaki potansiyeli yerel firmalar için kullanmak istediğini ortaya koydu. Yıllardır izlenen mesafeli ve agresif tavırla Çin’de tekel haline gelen Baidu, elde ettiği gücü şimdi küresel alanda ortaya koymaya çalışıyor.

İki şirket arasındaki rekabeti bir kavgaya dönüştüren ve bugünlere taşıyan sürece baktığımızda, kırılma noktasının 2009’da yaşandığını söyleyebiliriz.

IDG News Service verilerine göre, Eylül 2009’da iki firmanın Çin arama motoru piyasasındaki toplam payı yüzde 95’e ulaşıyordu. Google China, bir sonraki hedeflerinin mobil internet olduğunu söylerken, Baidu mobil aramaları ‘yeni stratejik hedefi’ olarak açıkladı. Çin, bu açıklamaların yapıldığı günlerde 700 milyon mobil kullanıcıya sahipti.

Ardından saldırılar başladı. Google, 2010’un başlangıcından itibaren devlet destekli olduğuna inandığı siber saldırıların sona ermemesi üzerine ilk önce aramaları Hong Kong’daki sunucularına yönlendirmeye başladı, Mart ayında ise Çin’de Google üzerinden arama yapmak yasaklandı.

Google’ın Çin piyasasından çekilmesi Baidu için eşi bulunmaz bir gelişme olsa da, geride kalan yıllar şirketin karşısına birçok yeni mücadele çıkarmış durumda.

Yerel piyasada rekabet artıyor

Google’ın Çin’den çekilmesi, Baidu’nun yerel piyasada tek başına kaldığı anlamına gelmiyor. Tersine, Baidu her gün güçlenen bir rekabetle mücadele etmek zorunda. Bu rekabette en çok öne çıkan isim ise Qihoo.

Antivürüs şirketi olarak kurulan Qihoo, geçtiğimiz yıllarda Yahoo China ve mesajlaşma hizmeti Tencent ile yasal mücadeleler vermiş bir firma. Qihoo’nun CEO’su Zhou Hongyi’ye göre, Çin’de rekabet doğru anlaşılan bir kavram değil. Tersine, yeni firmalar baş belası olarak görülüyor. Hongyi, Ocak 2013’te Bloomberg Businessweek’e yaptığı açıklamada, Baidu’yu ‘kullanıcılarını sayısız sahte siteye yönlendiren bir tekel’ olarak yorumlamıştı.

Qihoo, Ağustos 2013’te kendi arama motorunu hayata geçirene kadar web sitesi üzerinden verdiği reklamlar ve antivirüs ile Baidu’nun rakibi haline geldi. Bu durum, 2012’de Çin arama motoru piyasasının gelirlerinin yüzde 80’ini elinde bulunduran Baidu’nun payını Ekim ayında yüzde 73’e kadar indirdi. Google ile rekabetin doruğa çıktığı 2009’da, bu oran yüzde 63’tü.

iResearch verilerine göre, Qihoo henüz Ekim 2012’de yüzde 9.3’lük paya ulaştı. Qihoo’nun Ocak 2013’te Google’ın reklam sistemini kullanmaya başlaması da Baidu’yu tedirgin eden bir başka gelişme oldu. Qihoo’nun yanı sıra, Alibaba Group’un sahip olduğu e-ticaret arama motoru Etao ve Sina şirketine ait mikroblog Weibo, Baidu’nun internet gelirlerini azaltan iki diğer önemli marka konumunda.

Google’ın kozları çok daha fazla

Çin’den başımızı kaldırıp tablonun tümüne baktığımız zaman, Baidu için daha karmaşık bir tablo görüyoruz. Bloomberg Businessweek verileri, Nisan 2013’te Baidu’nun hisse değerinin son beş yıldaki en düşük seviyesine inerek yüzde 50’den fazla azaldığına işaret ederken, Google Ekim 2013’te hisse değerini 1000 doların üzerine çıkarmayı başarmıştı.

Gelir dağılımın yüzde 50’sinden fazlasını ABD dışından elde eden Google, 2012’de 50.2 milyar dolarlık gelirinin yüzde 87’sini internet arama motoru reklamcılığından (SEM) elde ederken, Baidu’nun 3.5 milyar dolarlık gelirinin yüzde 99.7’si SEM kaynaklıydı. Kısaca, Baidu’nun Portekiz ve Brezilya gibi yeni piyasalardan gelir elde etmesi çok kritik, zira Google sadece bir arama motoru değil. Sırasıyla 2005 ve 2006 yıllarında satın alınan Android ve YouTube, Google’ın para basma makineleri konumunda.

Çin’de bilgisayar satışlarının hızla azalması, tersine mobil cihaz patlaması yaşanması ise Android’in sahibi Google’ın yüzünü güldürecek bir gelişme olarak beliriyor. Çünkü Baidu’nun reklam gelir çarkları web odaklı dönüyor.

Kopya stratejisi ne kadar doğru?

Baidu, en kısa zamanda coğrafyasına bağlı kalma stratejisini sona erdirmesi ve yeni alanlarda yaratıcılığını ortaya koyması gerektiğini biliyor. ‘Google olmak’ yolunda çizilen bu strateji, şu ana kadar Google’ı kopya etmenin de ötesine gidememiş durumda.

Baidu’nun ilk Google’laşma hamlesi, ilke kez Nisan 2013’te basına konu olan ‘Baidu Eye’ gözlükleri oldu. Çin basının bile Google Glass’a benzerliğini kabul ettiği gözlük, LCD ekran, görüntü tanıma yazılımı, Çince sesli kontrol, ses için kemik iletimi teknolojisi gibi Google Glass’tan ilham alan özellikler sundu. Cihazın geleceği ise şu an belirsiz.

Çinli blog Huxiu’ya göre, Baidu yüz tanıma yazılımı dahil makine öğrenimi alanındaki çalışmalarına 2010’da başladı. Bu çalışmalar, geçtiğimiz ay açıklanan sürücüsüz otomobil projesine kadar ilerlemiş durumda. Baidu, Google’ın ayak izlerini takip ettiğini ortaya koysa da, geliştirilecek otomobilin ‘at gibi olacağını, sürücüye kontrol imkanı vereceğini’ belirtti. Baidu makine öğrenimi biriminin başındaki Kai Yu, Google’dan çok daha iyi bir araç üreteceklerini iddia ederken, ilk prototip 2015’te karşımıza çıkacak.

Baidu’nun avantajları

Baidu, Google’a kıyasla yeni ürünler denemek isteyen internet kullanıcıları için iyi bir alternatif olabilir. Özellikle gizlilik konularında ABD ve Avrupa’da sıkıntılar yaşayan Google’a kıyasla, Baidu genç kullanıcılar ve farklı bir platform denemek isteyenler için kendisini öne çıkarmayı deneyecek. Bu aşamada, iyi hazırlanmış hizmetler Baidu’ya puan kazandırabilir.

Bu hizmetlerden biri, tamamen ücretsiz olan Baidu Antivirüs. Çok hızlı yüklenmesi ve kolay kullanım sağlayan ara yüzüyle, Baidu Antivürüs sürekli geliştirilmesi gereken ancak kullanıcılar tarafından beğeni toplayan bir yazılım.

Baidu’nun öne çıkan ikinci hizmeti, PC Faster. PC Faster, oldukça şık ara yüzüyle bilgisayarınızdaki tüm işlemleri düzenlemenizi sağlayan, optimum performans vaat eden bir yazılım. Bellek kullanımını artırarak bilgisayarınızın performansını artıran Fater PC, birçok fonksiyonunun yanı sıra PC’nizi Wi-Fi Hotspot’a çevirme özelliğine de sahip.

Mücadele yeni başlıyor

Baidu, geçtiğimiz ay Brezilya’da ‘Busca’ ismini verdiği arama motorunu sundu. Busca, Google’ın Brezilya ve Hindistan’da çok popüler olan ve 45 dilde faaliyet veren Orkut sosyal ağını kapatma kararından kısa bir süre sonra hayata geçti.

Baidu, Busca’nın ardından farklı kıtalarda genişlemeye devam edeceklerini ve 2014 sonuna kadar Mısır ve Tayland’da da hizmet vermeye başlayacaklarını belirtti. Japonya’da da bir süredir faaliyet gösteren Baidu, yerel piyasasındaki agresif yaklaşımları bir kenara koyarak, ciddi iş stratejileri geliştirmek zorunda.

Not: Bu makalanin orijinali Turkcell Blog’da yayımlanmıştır.

Sualtında altı hafta bozulmadı

Sony, su geçirmeyen mobil cihaz konusunda başarılı olduğunu İsveçli bir kullanıcı sayesinde kanıtladı. Denizde kaybolan Z2, altı hafta sonra bulundu ve çalıştı.

Sony’nin su geçirmeme özelliğiyle piyasaya sürdüğü Xperia Z2 telefonu, bu konuda beklenenden öte bir performans sergiledi. Stockholm’un 400 km batısındaki Gottskar’da su kayağı yapan Alexander Maxen, bu esnada telefonunu denize düşürdü.

Telefonunu bir daha göremeyeceğini düşünen Maxen, altı hafta sonra şansını denemeye karar verdi ve bir arkadaşından yardım istedi. Arkadaşı, su kayağı yaptıkları noktada tüple dalarak deniz tabanını aradı ve telefonu buldu.

Maxen, çarpmanın etkisiyle zarar gören ve haftalarca tuzlu suyun içinde kalan Z2’yi şarj etmek istediğinde telefonun halen çalıştığını gördü.

Digital Trends’in haberine göre, Z2’nin kullanma kılavuzunda telefonun en fazla 1.5 metre derinlikte ve yarım saat tutulabileceği belirtiliyor.

Snapchat Y kuşağında hızla yükseliyor

Snapchat, Y kuşağı kullanıcıları arasında hızla yükseliyor. Yeni bir araştırmaya göre, Snapchat Y kuşağının en çok kullandığı üçüncü sosyal ağ oldu.

comScore tarafından ABD’de yapılan yeni bir araştırma, Y kuşağının en popüler üç uygulamasını belirledi. 18-34 yaş arası kullanıcıların akıllı telefonlarında en çok kullandıkları uygulamaları belirleyen araştırmada, Facebook yüzde 75.6 ile birinci oldu. Facebook’u yüzde 43.1 ile Instagram, yüzde 32.9 ile Snapchat takip etti.

Sıralamada en hızlı yükseliş gösteren uygulama ise Snapchat oldu. comScore verilerine göre, sosyal ağın Kasım 2013’te Y jenerasyonu tarafından kullanım oranı sadece yüzde 12.1’di. Aynı ay içinde, Facebook sosyal ağı satın almak için 4 milyar dolarlık teklifte bulunmuştu.

Facebook peşinden gelmeye çalışıyor

Facebook teklifini reddederek risk alsa da, Snapchat genç ve yetişkin kullanıcılar arasındaki kullanımını artırmayı başardı. Yine comScore’un Nisan 2013 verilerine göre, Snapchat’in 25-34 yaş arası kullanım oranı yüzde 18’e ulaştı. 18-24 yaş arası grupta kullanım oranı yüzde 50 olan Snapchat’in Y kuşağı ortalaması yüzde 32.9 olarak belirdi.

TechCrunch, Z ve Alpha gibi geleceğin jenerasyonlarını etkileyecek sosyal medya akımında Snapchat’in önemli bir yer tuttuğunu ve Facebook’un gizlilik konusunda yaşadığı sorunlardan avantaj elde ettiğini belirtti. Facebook, Snapchat benzeri Slingshot uygulamasıyla hayal kırıklığı yaşamıştı.